Gökkuşağının tüm renkleri ayan beyandı biz geçerken altından… Bir Akira Kurosava sahnesindeyiz ve Akdeniz’in ıslak ormanlarında tilki kovalayan çocuklarız sanki! Aklımdaki binbir düşü ıslatan yağmurun iri taneleri güneşe rağmen ısrarcı. Diyorum ya, şimdi çıkacak ormanın içinden Kurosava’nın tilkileri. Japon mitolojisinde açık ve güneşli havada yağmurun yağması tilkilerin düğün zamanı olarak bilinirmiş! Ne tesadüf, bizde de kargaların düğün zamanı olarak bilinir. Çocukluğumuzda, kargalar sürüler halinde gökyüzünü kapladığında “kargaların düğünü var saçım uzasın” diye hep bir ağızdan nakarat tutturup elimizle saçımızı tutardık.
Ovacık ve Hisarönü’nden kıvrılıyoruz Kayaköy (Karmylassos)
yoluna. Tarihi “Likya Yolu” güzergâhının son kertelerinde biraz soluklanıp selam veriyoruz geçmiş zamana. Kesif bir duman kokusu sarmış her yanı. Kuru otların yakıldığı bahçelere ıslak damlalar düşüyor, yaz kaçkını yarı çıplak turistler sırılsıklam geçiyorlar yanımızdan. Likya yürüyüşçüleri daha tedbirli, belli ki uzuncadır yoldalar.
Babadağ’ın etekleri bulut, başı da duman yine. Kaya Çukuru ise yeşil ötesi bir deniz, her tonuyla ayrı bir mücevher olup yayılmış koskoca vadiye. Anadolu Yarımdası’nın Akdeniz’e açıldığı en uç nokta burası. Akdeniz’in bütün nemini hissettiğim bedenimin aksayan bütün azaları alarmda, her telde binbir ezgi. Sonbahara dair ne varsa hepsini hissetmek güzel.
Islak Akdeniz kollarını açmış, beni beklermiş meğer!
|