Deveye havut giydirdik zemheriye erdirdik
Her şey develeri sevmekle başladı dersem inanmayın! Tüm canlıların sevilecek yönlerini bulmak güzeldir de, develer konusundaki fikrim onlarla biraz yakınlaşınca değişti dersem doğru olur. Demek ki şimdiye kadar develerle teşvik-i mesaim olmamış! Kış başında Edremit havut giydirme törenlerine katılmıştım…
Devenin havuduyla götürüldüğünü duymuştum da havut giydiğini bilmiyordum! Hem o havut değil hamut idi benim bildiğim ki, yanlış biliyormuşum… Hamut denilen koşum takımı daha ziyade atlara takılırken, semere benzeyen havut develerin hörgücünü de içine hapseden bir çeşit koruyucu deve semeri.
İlk kez katıldığım bir tören bu. Stadyumun dışında develeri henüz canlı olarak görmeden önce, yaşlı develerin deve sucuğu olarak sergilendiği tezgâhlardan yükselen kokularla tanışıyorsunuz. Sonra, davul zurnanın tüm alanı inleten geleneksel muştusuyla!
Alana girince çimlerin üzerinde yirmi kadar heybetli deve tüm aksesuarlarıyla bezenmiş salınıp duruyordu. Geleneksel havut giydirme töreni mevlut ve dualarla başlamış olup, kapıya yakın yüksekçe bir yerde tavuklu pilav ve ayran ikramı yapılıyordu. Her gelenin eline tutuşturulan ikramlar deve sahiplerinin havut giydirme hayrı olduğu için özel bir anlam taşıyor. Alıp kabul etmek ve hayır duada bulunarak yemek geleneksel bir uygulama.
Alandaki deve sahipleri ve meraklılar develerin yanında yöresinde dolaşıp devenin meziyetleri üzerine konuşuyorlar. Durur muyum ben de sokuluyorum aralarına, öncelikle bu havut giydirme töreninin anlam ve önemine dair öğreneceklerim var!
Yaz ve bahar dönemlerinde üzerine nazarlıklar dışında bir şey konmayan güreş develeri, kış başlangıcında soğuktan korunmak için elbise gibi havut denilen semer ve keçeden oluşan koruma şürekâsını kuşanırlarmış. Kış ile birlikte deveyi adeta çocuk gibi kundakladıklarını söyleyen Edremitli peynirci kardeşlerden deve sahibi Tamer Kocabıyık, “develerimizi çocuğumuz gibi sever bakarız, gözümüzden sakınırız” diyerek onlara verdikleri öneme dikkat çekiyor.
Bayramiç’ten, Burhaniye’den, Balya, Havran, İvrindi’den gelen deve meraklıları kendi aralarında öyle ilginç konulara değiniyorlar ki, kulak misafiri olmamak mümkün değil!
Güreşçi bir deve o kadar yüksek fiyatlara satılabiliyormuş ki duyunca hayretler içinde kaldım! Şaka gibi derler ya, 300 – 400 bin liraya kadar satılabilen tülü erkek develer varmış. “Çocuk deve” diyerek gösterdikleri yavru develer bile 90 – 100 bin liraya kadar alıcı buluyormuş! Deve güreşleri, tek hörgüçlü dişi "yoz" develer ile "buhur" adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin çiftleşmesinden meydana gelen "Tülü" adı verilen erkek develer arasında yapılırmış, bunu da yeni öğrendim.
Daha da neler neler…
Deve hayvanı da tıpkı ayı ve lama gibi tükürmeyi seven bir hayvan! Güreş halindeyken yendiği ya da yenmek üzere olduğu deve kalkıp kaçarsa onun arkasından tükürürmüş. Komik değil mi? Kızgınlık halindeki ağız köpürmesi ile ayıplarcasına tükürmesini karıştırmamalı tabi.
Bana ilginç gelen bir başka şey de, develerin süse püse düşkün olmaları… Bildiğiniz süs püs, incik boncuk, renkli atkı, deve önlüğü, deniz kabuklarıyla yapılan başlıklarla, saçaklı kolyelerle süslenmek devenin pek hoşuna gidermiş. İlginç değil mi? Zaten, deve giysilerinin de ayrı bir piyasası var gördüğüm kadarıyla… Stadyumun iç duvarlarına sıralanmış rengârenk aksesuarlar öyle iç açıcı renklerdeler ki, devesi olmasa da insanın alası geliyor.
Ha, bir de bu deve hayvanının çok nazara geldiği söyleniyor. O yüzden, deve sahipleri develerinin güreşteki başarısı, gücü kuvveti ve değer fiyatı üzerine konuşmaktan kaçınıyor. Bir deve sahibinin eşiyle konuşurken hayretim devam ediyor; meğer ne masraflıymış bu güreş develeri. Kışın güreş dönemi yemeyi kesip hörgüçlerindeki yağ kütlesinden beslendiklerini sanıyordum ama hiç de öyle değilmiş. Asıl masraf kış aylarındaki kızgınlık zamanıymış. Tamer Kocabıyık’ın devesi “Ali Tülü” kışın kızışma zamanı üzüm pekmezi, incir, kuru üzüm ve fıstık ile şımartılıyormuş! Ali Tülü’nün bakıcısı Durmuş Kızılkurt deveyle bire bir ilgilenen kişi olarak devenin bütün hallerini biliyor. Güreştikten sonra ne yiyeceği, üşütünce Gripin ile tarhana çorbası içirileceği, terinin korunması, güreşirken verilen komutların tek kişiden çıkması gibi önemli konular devenin bakıcısının sorumluluğunda…
Edremit Çıkrıkçı Köyü Muhtarı İsmail İltır da deve meraklısı olarak “develere günde iki üç defa ılık su verilmeli ayrıca baharla birlikte dikenli otlar, saman, çaltı, yonca ihmal edilmemeli” diyor. Haziran ayının ortası develerin sadece yeşil ot yiyerek bağırsaklarını temizledikleri dönem olarak adeta detoks zamanıymış. Haziran, aynı zamanda develerin tüy değişimi zamanı. Havudun çıkması ile tüy değişimi kaçınılmazdır diyor deve sahipleri.
Bu arada tuzu da unutmamalı, özellikle kaya tuzunu... Yine de tuzu ve suyu fazla kaçırmamak gerekiyormuş, zira deve tembelleşip güreşte yenilirmiş!
Develeri yazın sıcaklardan sonbahara kadar zengin beslemek gerekiyormuş; fiy, kenger dikeni, yarma lapası, arpa, burçak, çaltı, bakla kırığı, pelit, kuru üzüm, yarma en önemlisi de kırmızı burçak topağıyla beslemeliymiş. Burçak topağı bildiğimiz hamur topağı gibi hazırlanan bir hamur. Hani, hamur yoğururken biraz fazla kaçırıp büyükçe bir hamur tutunca “deve hamuru gibi oldu” deriz ya, işte öyle…
Bayramiç’ten gelen Hasan Bey, eliyle işaret edip adını belirttiği heybetli tülü erkek deveyi göstererek; “bakın şu deve var ya, geçen sene güreşini seyretmiştim sonra da ona biraz kuru üzüm vermiştim avucumla, beni unutmamış yanına gidince ağlamaya başladı. O ağlayınca ben de dayanamadım” diyerek gözlerini silmeye başladı ve son derece duygusal bir halde “deve çok mübarek hayvandır çok, ona yapılanı unutmaz” dedi. Hay Allah! Devenin kindar olduğunu duymuştum da devenin minnet sahibi olduğunu bilmiyordum…
Edremitli deve sahiplerinin tertiplediği, Edremit Belediyesi’nin de katkı sunduğu havut giydirme hayrında tanıştığım deve sahiplerinden Tamer Kocabıyık’ın daveti üzerine Alitülü’yü yuvasında görmeye gittim. İyi ki de gitmişim, hoş bir ziyaret oldu. Bundan böyle develer ilgi ve sevgi alanımda olacaklar öyle görünüyor!
Aslında deveye dair söylenebilecek ne çok şey var, lakin deve pek güncelimizde olan bir hayvan değil. Pek az meraklısı var ve nedense Araplar, çöller ve sıcaklarla ilintilendirilmiş hep, oysa ki; arkeolojik kanıtlara göre Orta Asya Türk Kültürü'nde deve, kült ve totem derecesinde önemli bir hayvan.
Göktürkler zamanından kalma kaya resimlerinde atların yanı sıra develer de bolca resmedilmiş. Dede Korkut Masalları’nda geçen Boğaç Han Hikayesi’nde Bayındır Han'ın boğa ve buğra (erkek deve) ile yazın ve güzün olmak üzere yılda iki kez güreştiği anlatılmakta. Deve güreşlerinin tam tarihi bilinmese de, Orta Asya'daki Türkler arasında devenin en az 4.000 yıldır güreştirildiği biliniyor. Böylesi binlerce yıla uzanan bir geleneği yaşatmak artık kutsallaşan bir görev olmuş, orası gerçek.
Günümüzde, artık bir federasyona da sahip olan deve güreşleri, yeme içmesi, gülüp eğlenmesi ve birlik beraberlik ruhuyla adeta birer panayır havasında gerçekleşiyor. Devesine çocuğu gibi bakan deve sahipleri ve hakkaniyetli güreş hakemleri, güreşlerde develerin birbirlerine zarar vermesini engelleyici tüm tedbirleri alıyorlar. Öyle ki, en uzun güreşin iki dakikayı bile geçmesine izin vermedikleri gibi bir deveyi yılda 10 - 12 kereden fazla güreştirmiyorlar...
Öğrenmeyince bilinmiyor!


Devenin havuduyla götürüldüğünü duymuştum da havut giydiğini bilmiyordum! Hem o havut değil hamut idi benim bildiğim ki, yanlış biliyormuşum… Hamut denilen koşum takımı daha ziyade atlara takılırken, semere benzeyen havut develerin hörgücünü de içine hapseden bir çeşit koruyucu deve semeri.
İlk kez katıldığım bir tören bu. Stadyumun dışında develeri henüz canlı olarak görmeden önce, yaşlı develerin deve sucuğu olarak sergilendiği tezgâhlardan yükselen kokularla tanışıyorsunuz. Sonra, davul zurnanın tüm alanı inleten geleneksel muştusuyla!
Alana girince çimlerin üzerinde yirmi kadar heybetli deve tüm aksesuarlarıyla bezenmiş salınıp duruyordu. Geleneksel havut giydirme töreni mevlut ve dualarla başlamış olup, kapıya yakın yüksekçe bir yerde tavuklu pilav ve ayran ikramı yapılıyordu. Her gelenin eline tutuşturulan ikramlar deve sahiplerinin havut giydirme hayrı olduğu için özel bir anlam taşıyor. Alıp kabul etmek ve hayır duada bulunarak yemek geleneksel bir uygulama.
Alandaki deve sahipleri ve meraklılar develerin yanında yöresinde dolaşıp devenin meziyetleri üzerine konuşuyorlar. Durur muyum ben de sokuluyorum aralarına, öncelikle bu havut giydirme töreninin anlam ve önemine dair öğreneceklerim var!
Yaz ve bahar dönemlerinde üzerine nazarlıklar dışında bir şey konmayan güreş develeri, kış başlangıcında soğuktan korunmak için elbise gibi havut denilen semer ve keçeden oluşan koruma şürekâsını kuşanırlarmış. Kış ile birlikte deveyi adeta çocuk gibi kundakladıklarını söyleyen Edremitli peynirci kardeşlerden deve sahibi Tamer Kocabıyık, “develerimizi çocuğumuz gibi sever bakarız, gözümüzden sakınırız” diyerek onlara verdikleri öneme dikkat çekiyor.
Bayramiç’ten, Burhaniye’den, Balya, Havran, İvrindi’den gelen deve meraklıları kendi aralarında öyle ilginç konulara değiniyorlar ki, kulak misafiri olmamak mümkün değil!
Güreşçi bir deve o kadar yüksek fiyatlara satılabiliyormuş ki duyunca hayretler içinde kaldım! Şaka gibi derler ya, 300 – 400 bin liraya kadar satılabilen tülü erkek develer varmış. “Çocuk deve” diyerek gösterdikleri yavru develer bile 90 – 100 bin liraya kadar alıcı buluyormuş! Deve güreşleri, tek hörgüçlü dişi "yoz" develer ile "buhur" adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin çiftleşmesinden meydana gelen "Tülü" adı verilen erkek develer arasında yapılırmış, bunu da yeni öğrendim.
Daha da neler neler…
Deve hayvanı da tıpkı ayı ve lama gibi tükürmeyi seven bir hayvan! Güreş halindeyken yendiği ya da yenmek üzere olduğu deve kalkıp kaçarsa onun arkasından tükürürmüş. Komik değil mi? Kızgınlık halindeki ağız köpürmesi ile ayıplarcasına tükürmesini karıştırmamalı tabi.
Bana ilginç gelen bir başka şey de, develerin süse püse düşkün olmaları… Bildiğiniz süs püs, incik boncuk, renkli atkı, deve önlüğü, deniz kabuklarıyla yapılan başlıklarla, saçaklı kolyelerle süslenmek devenin pek hoşuna gidermiş. İlginç değil mi? Zaten, deve giysilerinin de ayrı bir piyasası var gördüğüm kadarıyla… Stadyumun iç duvarlarına sıralanmış rengârenk aksesuarlar öyle iç açıcı renklerdeler ki, devesi olmasa da insanın alası geliyor.
Ha, bir de bu deve hayvanının çok nazara geldiği söyleniyor. O yüzden, deve sahipleri develerinin güreşteki başarısı, gücü kuvveti ve değer fiyatı üzerine konuşmaktan kaçınıyor. Bir deve sahibinin eşiyle konuşurken hayretim devam ediyor; meğer ne masraflıymış bu güreş develeri. Kışın güreş dönemi yemeyi kesip hörgüçlerindeki yağ kütlesinden beslendiklerini sanıyordum ama hiç de öyle değilmiş. Asıl masraf kış aylarındaki kızgınlık zamanıymış. Tamer Kocabıyık’ın devesi “Ali Tülü” kışın kızışma zamanı üzüm pekmezi, incir, kuru üzüm ve fıstık ile şımartılıyormuş! Ali Tülü’nün bakıcısı Durmuş Kızılkurt deveyle bire bir ilgilenen kişi olarak devenin bütün hallerini biliyor. Güreştikten sonra ne yiyeceği, üşütünce Gripin ile tarhana çorbası içirileceği, terinin korunması, güreşirken verilen komutların tek kişiden çıkması gibi önemli konular devenin bakıcısının sorumluluğunda…
Edremit Çıkrıkçı Köyü Muhtarı İsmail İltır da deve meraklısı olarak “develere günde iki üç defa ılık su verilmeli ayrıca baharla birlikte dikenli otlar, saman, çaltı, yonca ihmal edilmemeli” diyor. Haziran ayının ortası develerin sadece yeşil ot yiyerek bağırsaklarını temizledikleri dönem olarak adeta detoks zamanıymış. Haziran, aynı zamanda develerin tüy değişimi zamanı. Havudun çıkması ile tüy değişimi kaçınılmazdır diyor deve sahipleri.
Bu arada tuzu da unutmamalı, özellikle kaya tuzunu... Yine de tuzu ve suyu fazla kaçırmamak gerekiyormuş, zira deve tembelleşip güreşte yenilirmiş!
Develeri yazın sıcaklardan sonbahara kadar zengin beslemek gerekiyormuş; fiy, kenger dikeni, yarma lapası, arpa, burçak, çaltı, bakla kırığı, pelit, kuru üzüm, yarma en önemlisi de kırmızı burçak topağıyla beslemeliymiş. Burçak topağı bildiğimiz hamur topağı gibi hazırlanan bir hamur. Hani, hamur yoğururken biraz fazla kaçırıp büyükçe bir hamur tutunca “deve hamuru gibi oldu” deriz ya, işte öyle…
Bayramiç’ten gelen Hasan Bey, eliyle işaret edip adını belirttiği heybetli tülü erkek deveyi göstererek; “bakın şu deve var ya, geçen sene güreşini seyretmiştim sonra da ona biraz kuru üzüm vermiştim avucumla, beni unutmamış yanına gidince ağlamaya başladı. O ağlayınca ben de dayanamadım” diyerek gözlerini silmeye başladı ve son derece duygusal bir halde “deve çok mübarek hayvandır çok, ona yapılanı unutmaz” dedi. Hay Allah! Devenin kindar olduğunu duymuştum da devenin minnet sahibi olduğunu bilmiyordum…
Edremitli deve sahiplerinin tertiplediği, Edremit Belediyesi’nin de katkı sunduğu havut giydirme hayrında tanıştığım deve sahiplerinden Tamer Kocabıyık’ın daveti üzerine Alitülü’yü yuvasında görmeye gittim. İyi ki de gitmişim, hoş bir ziyaret oldu. Bundan böyle develer ilgi ve sevgi alanımda olacaklar öyle görünüyor!
Aslında deveye dair söylenebilecek ne çok şey var, lakin deve pek güncelimizde olan bir hayvan değil. Pek az meraklısı var ve nedense Araplar, çöller ve sıcaklarla ilintilendirilmiş hep, oysa ki; arkeolojik kanıtlara göre Orta Asya Türk Kültürü'nde deve, kült ve totem derecesinde önemli bir hayvan.
Göktürkler zamanından kalma kaya resimlerinde atların yanı sıra develer de bolca resmedilmiş. Dede Korkut Masalları’nda geçen Boğaç Han Hikayesi’nde Bayındır Han'ın boğa ve buğra (erkek deve) ile yazın ve güzün olmak üzere yılda iki kez güreştiği anlatılmakta. Deve güreşlerinin tam tarihi bilinmese de, Orta Asya'daki Türkler arasında devenin en az 4.000 yıldır güreştirildiği biliniyor. Böylesi binlerce yıla uzanan bir geleneği yaşatmak artık kutsallaşan bir görev olmuş, orası gerçek.
Günümüzde, artık bir federasyona da sahip olan deve güreşleri, yeme içmesi, gülüp eğlenmesi ve birlik beraberlik ruhuyla adeta birer panayır havasında gerçekleşiyor. Devesine çocuğu gibi bakan deve sahipleri ve hakkaniyetli güreş hakemleri, güreşlerde develerin birbirlerine zarar vermesini engelleyici tüm tedbirleri alıyorlar. Öyle ki, en uzun güreşin iki dakikayı bile geçmesine izin vermedikleri gibi bir deveyi yılda 10 - 12 kereden fazla güreştirmiyorlar...
Öğrenmeyince bilinmiyor!
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
