Foça sanrıları
Foça’nın kaldırım taşlarına bile methiyeler sunmakla ünlendiğimden olsa gerek; Foça için kapı gıcırtısına dahi oynayan çengilere benzetirim kendimi bazen.
Bir dönem Foça’nın kapı menteşelerini de yazarak kayda geçirmişliğim vaki olduğundan, bir süredir niçin Foça üzerine yazamadığımı düşündüm geçen gün. Hem de morsalkımların, erguvan ve karabaş otlarının, katırtırnaklarının baharı muştuladığı bu uyanış günlerinde… Tekrara girmenin sıkıcılığı olabilir mi?
İnsan, bir kentin içinde yaşarken pek çok şeye alışıyor. Yanı başındaki güzellikler bile bir süre sonra yeknesaklığa uğruyor, görmez oluyorsunuz. Ne ki dışarıdan farklı gözler yeni beğeniler yepyeni alkışlar sunana kadar! Bunu şuna benzetirim; her gün önünden geçtiğin eski bir yapı ya da çeşme vardır, onu saran morsalkımlar zamanı geldiğinde öyle bir açar ki ilk kez görenin gönlünde ilham fırtınaları estirir. Fotoğrafını çeker, oturur iki dize döktürür, mırıldanır ve köşesinde sakince duran o eski yapı gören gözün gönlünden bir kez daha merhaba der dünyaya, bir kez daha yeniden keşfedilir! Kimler tarafından, yine onu her gün görüp de fark edemeyenler tarafından elbet. Demem o ki, dünyanın en güzel cennetinde de yaşasanız gören gözünüz perdeliyse nafile. Hadi gönül gözünüz hep açık, bu defa aynılığın gafletine yenik düşersiniz. Göz önünde olana kör ve sağır olmak işten bile değildir. Foça’nın sokaklarını dolaşırken hep o gaflete düşme kaygısını taşımışımdır içimde.
Bir kenti tanımladığımız sözcükler, kalbimizden dökülen incilerdir, bazen bembeyaz bazen siyah inciler! O incileri döker saçarız ulu orta sürekli. Sakınımsız övgülerde hayat bulur bizim görebildiğimiz kent. Peki, bunca lâkırdıyı niçin ederiz?
Severiz o kenti de ondan!
Size, klişeleşmiş tanımların ötesindeki Foça’yı hatırlatmak istiyorum belki biraz! Herkesin tanımladığı foklar diyarı Phokaia Antik Kenti’nin kitapsı olmayan yanını…
Foça’nın dantel gibi oylumlu kıyılarına yayılmış olan doğal yerleşim yapısı onu benzersiz bir butik kent olgusuyla örtüştürüyor. Bu haliyle doğal film platosu niteliğindeki Foça, gezip görmek amacıyla dışarıdan gelenlere tatlı sürprizler sunmaya hazırlanan çapkın bir sevgilidir aynı zamanda. Ne ki bu sevgilinin görünmez huylarını, bilinmez gizlerini ve ortalığa dökülmeyen güzelliklerin keşfi için hevesli olasınız! Foça’ya uzaklardan gelecekseniz ve konaklamak için farklı özellikleri olan mekan arayışındaysanız, size önereceklerime güvenin derim. İşte ip uçları…
Mesela; Biz orayı Zangoç’un evi diye bilirdik. Yüksek tavanlı kapı girişiyle, çivit mavisi dökülmüş sıvalarıyla, taş merdivenlerinde oturup koklaşan sevgili buluşmalarıyla Foça Sokakları’nın labirent köşeciğiydi Foça Zangoç evi. Şimdi, restorasyonu yapılmış son derece gizemli bir konuk evi konumunda artık. Rezervasyonunu çok önceden yapmış olan değerli konuklarını üç yıldır ağırlıyor.
Eski, özel bir taş ev olan bina, iç dekorasyonundaki sanatsal yaklaşımı ve tarihi öyküsü ile benzerlerinden birkaç adım önde olmanın gururunu taşıyor. Öyküsünü sadece konuk ettiği insanların kulağına fısıldadığını biliyorum. Fazlasını anlatmaya yetkin olmadığımı ifade etmeliyim! Son bir söz; evinizde gibi olmayacaksınız orada. İnanın daha ötesi…
*
Foça’nın kalbi Küçükdeniz’dir. Küçükdeniz agorasında gerçekleşir tüm Foçalılık halleri. İşte o sebeple söylüyorum bu sözleri; “Açık pencerenin maviliğinde dinlersin Foça’nın rengi balıkçı muhabbetlerini. Yattığın yerde yatağındadır Foça bilesin! İşte o yerin adı Hotel Karaçam’dır. Foça’nın nabzını tutar kalp ritmiyle coşarsın orada. Terasından el sallarsın kıyıda avlanan foklara, pişkin Foça kedilerine… Günbatımlı şiirler döşersin Herodot babayı anarak, sonra minnetle yollarsın evine güneşi. Huzur ve eğlencenin iç içe geçtiği Hotel Karaçam’ın merkez konumu, Foça’yı odanızın içine sokup iliklerinizde hissetmenize izin verir; gece ve gündüz her daim…
*
Yok, ben sadece huzur istiyorum, Foça’nın koylarında, hem Foça’da hem koyda olup sessizliğin kollarına bırakmalıyım kendimi diyorsanız sizin için seçilmiş adres; Foça Erguvan Otel olur. Sahibesi hanımefendinin maharetli elinin her yana değdiği, ev sıcaklığının huzuru çağrıştırdığı, okumalık yazmalık, kahvaltıdaki güneş reçellerinin hazzıyla sızma zeytinyağına ekmek banmalık, tertemiz Mersinaki koyunda denize dalmalık, yan gelip yatmalık, terasında gitar çalmalık sıcacık bir ev- otel…
*
Yok, ben sadece huzur istiyorum, Foça’nın koylarında, hem Foça’da hem koyda olup sessizliğin kollarına bırakmalıyım kendimi diyorsanız sizin için seçilmiş adres; Foça Erguvan Otel olur. Sahibesi hanımefendinin maharetli elinin her yana değdiği, ev sıcaklığının huzuru çağrıştırdığı, okumalık yazmalık, kahvaltıdaki güneş reçellerinin hazzıyla sızma zeytinyağına ekmek banmalık, tertemiz Mersinaki koyunda denize dalmalık, yan gelip yatmalık, terasında gitar çalmalık sıcacık bir ev- otel…
*
Bir dönem Foça’nın kapı menteşelerini de yazarak kayda geçirmişliğim vaki olduğundan, bir süredir niçin Foça üzerine yazamadığımı düşündüm geçen gün. Hem de morsalkımların, erguvan ve karabaş otlarının, katırtırnaklarının baharı muştuladığı bu uyanış günlerinde… Tekrara girmenin sıkıcılığı olabilir mi?
İnsan, bir kentin içinde yaşarken pek çok şeye alışıyor. Yanı başındaki güzellikler bile bir süre sonra yeknesaklığa uğruyor, görmez oluyorsunuz. Ne ki dışarıdan farklı gözler yeni beğeniler yepyeni alkışlar sunana kadar! Bunu şuna benzetirim; her gün önünden geçtiğin eski bir yapı ya da çeşme vardır, onu saran morsalkımlar zamanı geldiğinde öyle bir açar ki ilk kez görenin gönlünde ilham fırtınaları estirir. Fotoğrafını çeker, oturur iki dize döktürür, mırıldanır ve köşesinde sakince duran o eski yapı gören gözün gönlünden bir kez daha merhaba der dünyaya, bir kez daha yeniden keşfedilir! Kimler tarafından, yine onu her gün görüp de fark edemeyenler tarafından elbet. Demem o ki, dünyanın en güzel cennetinde de yaşasanız gören gözünüz perdeliyse nafile. Hadi gönül gözünüz hep açık, bu defa aynılığın gafletine yenik düşersiniz. Göz önünde olana kör ve sağır olmak işten bile değildir. Foça’nın sokaklarını dolaşırken hep o gaflete düşme kaygısını taşımışımdır içimde.
Bir kenti tanımladığımız sözcükler, kalbimizden dökülen incilerdir, bazen bembeyaz bazen siyah inciler! O incileri döker saçarız ulu orta sürekli. Sakınımsız övgülerde hayat bulur bizim görebildiğimiz kent. Peki, bunca lâkırdıyı niçin ederiz?
Severiz o kenti de ondan!
Size, klişeleşmiş tanımların ötesindeki Foça’yı hatırlatmak istiyorum belki biraz! Herkesin tanımladığı foklar diyarı Phokaia Antik Kenti’nin kitapsı olmayan yanını…
Foça’nın dantel gibi oylumlu kıyılarına yayılmış olan doğal yerleşim yapısı onu benzersiz bir butik kent olgusuyla örtüştürüyor. Bu haliyle doğal film platosu niteliğindeki Foça, gezip görmek amacıyla dışarıdan gelenlere tatlı sürprizler sunmaya hazırlanan çapkın bir sevgilidir aynı zamanda. Ne ki bu sevgilinin görünmez huylarını, bilinmez gizlerini ve ortalığa dökülmeyen güzelliklerin keşfi için hevesli olasınız! Foça’ya uzaklardan gelecekseniz ve konaklamak için farklı özellikleri olan mekan arayışındaysanız, size önereceklerime güvenin derim. İşte ip uçları…
Mesela; Biz orayı Zangoç’un evi diye bilirdik. Yüksek tavanlı kapı girişiyle, çivit mavisi dökülmüş sıvalarıyla, taş merdivenlerinde oturup koklaşan sevgili buluşmalarıyla Foça Sokakları’nın labirent köşeciğiydi Foça Zangoç evi. Şimdi, restorasyonu yapılmış son derece gizemli bir konuk evi konumunda artık. Rezervasyonunu çok önceden yapmış olan değerli konuklarını üç yıldır ağırlıyor. Eski, özel bir taş ev olan bina, iç dekorasyonundaki sanatsal yaklaşımı ve tarihi öyküsü ile benzerlerinden birkaç adım önde olmanın gururunu taşıyor. Öyküsünü sadece konuk ettiği insanların kulağına fısıldadığını biliyorum. Fazlasını anlatmaya yetkin olmadığımı ifade etmeliyim! Son bir söz; evinizde gibi olmayacaksınız orada. İnanın daha ötesi…
*
*
Yok, ben sadece huzur istiyorum, Foça’nın koylarında, hem Foça’da hem koyda olup sessizliğin kollarına bırakmalıyım kendimi diyorsanız sizin için seçilmiş adres; Foça Erguvan Otel olur. Sahibesi hanımefendinin maharetli elinin her yana değdiği, ev sıcaklığının huzuru çağrıştırdığı, okumalık yazmalık, kahvaltıdaki güneş reçellerinin hazzıyla sızma zeytinyağına ekmek banmalık, tertemiz Mersinaki koyunda denize dalmalık, yan gelip yatmalık, terasında gitar çalmalık sıcacık bir ev- otel… *
Yok, ben sadece huzur istiyorum, Foça’nın koylarında, hem Foça’da hem koyda olup sessizliğin kollarına bırakmalıyım kendimi diyorsanız sizin için seçilmiş adres; Foça Erguvan Otel olur. Sahibesi hanımefendinin maharetli elinin her yana değdiği, ev sıcaklığının huzuru çağrıştırdığı, okumalık yazmalık, kahvaltıdaki güneş reçellerinin hazzıyla sızma zeytinyağına ekmek banmalık, tertemiz Mersinaki koyunda denize dalmalık, yan gelip yatmalık, terasında gitar çalmalık sıcacık bir ev- otel… *
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
