Asci Fok
Kozak Yaylası'nda sonbahar | Aşçı Fok

Kozak Yaylası'nda sonbahar

Kozak Yaylası'nda sonbahar

Çanakkale İzmir karayolunda seyirdesiniz, Edremit Körfezi’nden hareket ettiniz, Burhaniye’nin zeytin denizinde yol alıyorsunuz. Her yer zeytin ağacı ve zeytin bahçelerinin içinde gezinen tarla sahipleriyle dolu, erken hasat için kolları sıvamış zeytin emekçileri dört bir yanda. Mevsim hasat mevsimi ne de olsa...

“Kozak” levhasını kaçırmamak için dikkatli bir seyirdesiniz!

Gömeç’i geçip Ayvalık dönemecine gelmeden sola kıvrıldığınızda Kozak yolundasınız demektir. Sağlı sollu zeytin denizinde ilerlerken Ayvalık bölgesi zeytinlerinin o tescilli ayrıcalığını gülümseyerek düşünüyorsunuz. Ve nasıl olduğunu anlamadığınız bir geçişle zeytin yapraklarının dansının bitip çam ağaçlarının top top komünleşmesine tanık olmaya başlıyorsunuz. Neler oluyor demeye kalmadan bu yusyuvarlak başlı yeşil top denizinin içine düşüyor, kıvrılan son derece keyifli bir yeşil yola bırakıyorsunuz kendinizi. Yeşilin tüm tonlarına…

Güzel bir geçiş bu, Ege’nin mavi ve yeşilinin sonsuzluğundasınız.

Bu bölgenin çamları fıstık çamı, bildiğimiz çam kozalaklarının içinden fışkıran çam fıstıklarının o görünümü muhteşem çam ağaçları. Çam fıstığı denizinde fıstığın ana vatanındasınız. Bu engin çam ormanlarına kısaca kozak demişler. “Kozak Yaylası.” Öyle böyle değil, Türkiye çam fıstığı üretiminin yaklaşık yüzde sekseni buradan karşılanıyormuş.

Yol aldıkça pek çok yol sapağı ile karşılaşıyorsunuz, köy yolları bunlar, adına topluca “Kozak Köyleri diyorlar. Kimine göre 15 kadar kimine göre 20 civarı köyün 15 kilometre çaplı bir çember olan Kozak yayla çanağına yayılmış olduğunu görüyoruz.

Başka neler görüyoruz?

Çok şey! Top çamların güzelliğine meftun olmuş Bergama istikametine doğru ilerlerken birden karşımıza Karaayıt Köyünü mahvetmiş bir demir işletmesi çıkıyor! Ne fena, ne zalim bir görüntüydü o. Köyün yanı başından geçen dere koyu yeşil zifiri renk akmaya çalışıyor, geçtiği yerlerde ot bitmemiş yosunumsu pis bir görüntü…

Böylesi güzelim cennetin bağrında bir hançer gibi akan zehirli dereyi görünce iç isyanımı nasıl bastırsam diye düşünürken başıma ağrılar giriyor! Bunu bu yeşil cennete nasıl layık görüyorlar diye kahırlanırken ben diyeyim 50 siz deyin 80 kişilik bir yürüyüş kafilesine rastlıyoruz az ileride. Günlerden Pazar, insanlar sırt çantalarını omuzlamış, ellerinde kameraları ve su şişeleriyle Kozak Yaylası’nı keşfediyorlar. Acaba bu yürüyüşçüler de benim görüp hissettiklerime benzer duygulara kapılıyorlar mı? Onların ve buraları dolaşan diğer insanların neler düşündüğünü merak ediyorum. Hele, bu demir işletmesiyle iç içe yaşayan köylülerin yaşadıkları hepten merakımda! Tekrar gelmeli, uzunca bir zaman ayırıp köylülerle konuşmalı, malı - meli diye mızmızlanıyorum yine...

Derken az daha ileride yine bir köy tabelasıyla karşılaşıyoruz. O kadar çok yol ayrımı, köy ve işletme tabelası var ki…

Okçular ve Aşağıcuma köylerinin tam ortasına düşen heybetli Atatürk heykeli levhası yönümüzü belirlemede bu defa yol göstericimiz oluyor. Devasa bir kayanın üzerine yapılmış olan heykel ve alt bölümdeki kitabeler ziyaret edilmeye fazlasıyla değer. Bu bölgenin doğa harikası kayalıkları bana Aydın Muğla arasındaki kaya oluşumlarını hatırlattı. Doğanın işi işte, birbiri üzerine yapıştırılmış gibi oturtulmuş koskoca kayaları hayranlıkla seyrediyorsunuz. Bu oluşumları zevkle izlemenize izin vermeyen koskoca bir yürek burkulması oturuyor göğsünüze yine!

Bildiğiniz granit taşlarını işleyen fabrika ve atölyelerle dolu bu Aşağıcuma bölgesi! Her yer toz duman taş kırpıntısı ve devasa işlenmeye hazır granit bloklar ile kırılmış döşemelik taşlar. Yemyeşil ormanların arasına bu toz duman yine hiç yakışmamış, yine tezat!

Yayla içindeki köylere girip çıktıkça her yerde karşımıza çıkan maden şirketlerini görmemek için daha fazla sapağa girmeye gönlünüz razı olmuyor. Her cennetin yanı başında adeta bir cehennem! Off, hayat da böyle değil mi zaten; Aklar ve karalar, iyiler ve kötüler…

Haydiii yine Kozak yollarına devam diyorsunuz ve gördüğünüz zengin doğa karşısında kendinizi yine kandırılmış hissediyorsunuz! Yol kenarlarının sebil-i hayrat pınarları kıvrılan yolun peşi sıra dizilmişler, her meşe altı bir pınar, her çınar altı bir su yalağı. Mesire yerlerinin ve dev çınar ağaçlarının çoğalmasından anlıyorsunuz büyük bir yerleşime yakınsınız. Evet, Bergama 5 - 10 kilometre kadar çok yakınınızda artık.

Kozak Yaylası denilen bölge hem Ayvalık’a hem de Bergama’ya ortalama 15 – 20 kilometre kadar eşit mesafelerde geniş zümrüt yeşili bir alan. Denizden yüksekliği 500 ile 800 metreler arasında değişirken tatlı kavisler çizmesi manzarasının kendi içinde çeşitlilik gösteren fıstık çamlarının yanı sıra, meşe, çınar ağaçları ve üzüm bağlarının da yetiştiği Kozak’ta doğa tüm bereketiyle selamlıyor hayatı…

Kozak üzümleri, kuşburnu ve böğürtlenler başta olmak üzere yağmur dönemlerinden sonra meşe mantarı, ilkbaharda da kuzugöbeği mantarı yaylanın doğal zenginlikleri. Yer altı madenlerine inat yeryüzü nimetleri her daim başımızın üstü!

Ekim Kasım aylarının renk cümbüşünü kaçırmamak gerek ışığın en parlak olduğu aylar bu aylar. Kozak Yaylası'na sonbaharda gelmediyseniz gelip görmenizi salık veririm. Harika fotoğraflar çekebilirsiniz, benim makinem ne yazık ki bu kadarını çekiyor. Asma bağlarına vuran gün ışığının coşkusu yüreğimde, renklerin dansı aklımda, biraz buruk biraz şaşkın ayrılıyorum Kozak’tan. Işığın çağrısına vurulmuş gün vuruğu ayva gibi ışıl ışıl bir günü kâr sayıp attık heybeye.

Işık çağıracak yine biliyorum.


Şu sayfada işinize yarayabilecek Kozak Yaylası bilgileri var.

Kozak Tarihi ve Genel Tanıtım
http://www.kozakyaylasi.com/kozak-tarihi-ve-genel-tanitim/
12 Ekim 2016 Çarşamba

7850 okunma

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN



Son Yazılarım