Kıymet bilmezin birine dünyanın en ağır en pırıl mücevherini de verseniz burun kıvırır! Özel günlerde armağan vermek güç iştir aslında. Niye yazıyorum bunları derseniz; Bugün benim doğum günüm, şimdiden Turgay’ı kayırmadan duramıyorum. Onun en zorlandığı iştir armağan seçmek. Önceleri zorlanmıyordu, zira; hop bir web tasarımı yapıp beni yerimden zıplatıyordu. Ya da yepyeni bir internet sitesi hazırlayıp bunu sana doğum günü hediyesi olarak hazırladım diyerek işin içinden sıyrılıyordu!
www.ascifok.com sayfam tam da on yıl önce böyle bir armağan olarak doğmuştu. Şaka değil on yıl, pek sevinmiştim. Turgay’ın daha da önceki yıllarda hazırladığı www.focafoca.com yine bana bir doğum günü armağanıdır aslında. Bir armağan paketinin kurdelasına bağlı olmayan, tüm dünyaya özgürce açılmamı sağlayan sonsuz armağanlardı onlar.
Çok yıllar önce Aşçı Fok, FocaFoca.com’daki mütevazi köşeciğinden seslenirdi ahaliye. Sonrasında Turgay beni Foça’dan web olarak ayırıp kendi başıma müstakil sitemde sonsuzluğun gayya kuyusuna bırakıverdiğinde her şey değişti. İyi de oldu, o günlerde mırıltılı güncelerimi oluştururken son derece keyifli zamanlar geçirdim. Şimdi de öyle, üstelik gücüm yettiğince daha da ileri taşıdığım oluyor; gün geliyor bir kayanın tepesinden sözcükler yuvarlıyorum maviliklere, an geliyor zirzop bir lezzeti karıştırıyorum çorba kazanı başında. Otlar baharatlar uçuşuyor tepemde, içimde kuşlar şakıyor hayat çok güzel diyor. Her şeye rağmen!
Minicik bir sözcüğe anlamlar yükleyip ilhamlarımı kendi zengin bahçemde şenliklerle kutsamaya çalıştığım harikulade bir yaşam bu, doygun ve sevimli...
Esasında yaşamın kendisi eşsiz nimetlerle dolu, bizlere düşen o nimetleri bulup çıkarmak ve kendi yaşamlarımıza katıp doyasıya yaşamak. Hiçbir anını zebil etmeden, her anını hürmetle kutsayarak…
Acıların ürettiği yoksunluk edebiyatı beni ilgilendirmiyor. Hangimizin yarası beresi yok ki! Dünyayı nasıl gördüğümüzdür asıl olan. Bunu pembe mor gözlük takarak denesek de, yeşil mavi anlamlar yüklemesek de hepsi kendi seçimlerimiz.
Seçimlerimiz kadar varız şu yeryüzünde.
Her şey kendini sevmekle, sendeki sevgiyi diğer sevdiklerinle bölüşmeye yeltenmekle güzelleşiyor. Elbette yaşam herkese adil davranmıyor gibi görünebilir, bu yönden bakarsak işimiz fırtın. Kim kime göre adil ki? İnsan olarak her birimizin diğerine göre öne çıkan ya da geride kalan yönlerimiz var. Kimimiz parasal varlık içinde yüzerken diğerimiz sevdiği kitabı almak için üç kuruşa metelik atıyor olabilir, kimilerimiz hastanelerde tek bir sağlıklı soluğun savaşını verirken, bir başkası savaşın göbeğinde sevdiklerinin canı derdine düşüyor da olabilir, diğeri hangi yemeği seçse, hangi dala konsa diye gönül gezdiriyor da olabilir!
Dünya gezegeninin kendisi, şu adil olup olmama ölçütüne kafa yormadığı kesin. Bulutların arasından yüzünü gösterecek olan Şubat güneşi bana şöyle diyor olacak; İyi ki doğdun, iyi ki bu zamandasın. Ve her şey olması gerektiği gibi merak etme!
Kıymet bilmezin birine dünyanın en ağır en pırıl mücevherini de verseniz burun kıvırır! Özel günlerde armağan vermek güç iştir aslında. Niye yazıyorum bunları derseniz; Bugün benim doğum günüm, şimdiden Turgay’ı kayırmadan duramıyorum. Onun en zorlandığı iştir armağan seçmek. Önceleri zorlanmıyordu, zira; hop bir web tasarımı yapıp beni yerimden zıplatıyordu. Ya da yepyeni bir internet sitesi hazırlayıp bunu sana doğum günü hediyesi olarak hazırladım diyerek işin içinden sıyrılıyordu!
www.ascifok.com sayfam tam da on yıl önce böyle bir armağan olarak doğmuştu. Şaka değil on yıl, pek sevinmiştim. Turgay’ın daha da önceki yıllarda hazırladığı www.focafoca.com yine bana bir doğum günü armağanıdır aslında. Bir armağan paketinin kurdelasına bağlı olmayan, tüm dünyaya özgürce açılmamı sağlayan sonsuz armağanlardı onlar.
Çok yıllar önce Aşçı Fok, FocaFoca.com’daki mütevazi köşeciğinden seslenirdi ahaliye. Sonrasında Turgay beni Foça’dan web olarak ayırıp kendi başıma müstakil sitemde sonsuzluğun gayya kuyusuna bırakıverdiğinde her şey değişti. İyi de oldu, o günlerde mırıltılı güncelerimi oluştururken son derece keyifli zamanlar geçirdim. Şimdi de öyle, üstelik gücüm yettiğince daha da ileri taşıdığım oluyor; gün geliyor bir kayanın tepesinden sözcükler yuvarlıyorum maviliklere, an geliyor zirzop bir lezzeti karıştırıyorum çorba kazanı başında. Otlar baharatlar uçuşuyor tepemde, içimde kuşlar şakıyor hayat çok güzel diyor. Her şeye rağmen!
Minicik bir sözcüğe anlamlar yükleyip ilhamlarımı kendi zengin bahçemde şenliklerle kutsamaya çalıştığım harikulade bir yaşam bu, doygun ve sevimli...
Esasında yaşamın kendisi eşsiz nimetlerle dolu, bizlere düşen o nimetleri bulup çıkarmak ve kendi yaşamlarımıza katıp doyasıya yaşamak. Hiçbir anını zebil etmeden, her anını hürmetle kutsayarak…
Acıların ürettiği yoksunluk edebiyatı beni ilgilendirmiyor. Hangimizin yarası beresi yok ki! Dünyayı nasıl gördüğümüzdür asıl olan. Bunu pembe mor gözlük takarak denesek de, yeşil mavi anlamlar yüklemesek de hepsi kendi seçimlerimiz.
Seçimlerimiz kadar varız şu yeryüzünde.
Her şey kendini sevmekle, sendeki sevgiyi diğer sevdiklerinle bölüşmeye yeltenmekle güzelleşiyor. Elbette yaşam herkese adil davranmıyor gibi görünebilir, bu yönden bakarsak işimiz fırtın. Kim kime göre adil ki? İnsan olarak her birimizin diğerine göre öne çıkan ya da geride kalan yönlerimiz var. Kimimiz parasal varlık içinde yüzerken diğerimiz sevdiği kitabı almak için üç kuruşa metelik atıyor olabilir, kimilerimiz hastanelerde tek bir sağlıklı soluğun savaşını verirken, bir başkası savaşın göbeğinde sevdiklerinin canı derdine düşüyor da olabilir, diğeri hangi yemeği seçse, hangi dala konsa diye gönül gezdiriyor da olabilir!
Dünya gezegeninin kendisi, şu adil olup olmama ölçütüne kafa yormadığı kesin. Bulutların arasından yüzünü gösterecek olan Şubat güneşi bana şöyle diyor olacak; İyi ki doğdun, iyi ki bu zamandasın. Ve her şey olması gerektiği gibi merak etme!