Kadınlar ve çocukları

Zaman zaman anneler ve çocukları arasında yaşanan anlaşmazlıklara ve psikolojik sorunların dile getirilmesine tanık oluyoruz.
Her anne her çocuk kendi penceresi ve yaşadığı ortam ile değerlendirilebilir buna inanıyorum. Sorunlarını anlatan ve aslında çözümünü de iyi bilen pek çok kadın, genellikle dertleşmek biraz olsun ferahlamak için kadın gruplarına yazıyor diye düşünüyorum. Sorunun cevabı hep kendi içindedir zaten ve biraz dışarıdan bakmak yeterlidir. Ve genellikle yazmak bile insanı rahatlatıyor, belki çoğunlukla böyle de düşünülüyordur.
Her şeye rağmen anne çocuk arasındaki aşılması zor görünen açmazlar için birkaç cümle kurmak isterim, belki bazı kadın kardeşlerime bir yararı olur.
Hasbel kader bir çocuğunuz olmuş ise veya isteyerek ya da eşiniz aileniz istedi diye bir çocuk dünyaya getirdiyseniz onun sorumluluğu evet size aittir. Size ve eşit sorumlulukla eşinize ait. Çocuğunuz reşit olana kadar onu korumak kollamak maddi manevi ihtiyaçlarıyla ilgilenmek her iki ebeveyn olarak önceliğinizdir. Bu demek değildir ki kendi gücünüzü aşan kendinizi yok eden fedakarlıklarda bulunun!
Kendinize hak görmediğiniz hiçbir şeyi çocuğunuza yapmamalısınız. Kendinize iyi bir telefon alamıyorsanız o telefonu çocuğunuza almamalısınız. O sizden daha fazla şeyi hak etmiyor. O öncelikli bir kişi değil. O sizin çocuğunuz, sizin yaşamadığınız şeyleri ona yaşatma gibi bir kaygınız olmamalı. “Ay ben görmedim çocuğum görsün, ay bizim imkânımız yoktu gidemedik çocuğum gitsin, alsın, görsün gibi yaklaşımlar çocuğunuzu yanlış yönlendirir. “Saçımı süpürge ettim, yemedim yedirdim” teranesi işlemiyor ne yazık ki artık. Kendi yaşamınızdan yaptığınız her fedakârlık çocuk tarafından göreviniz olarak algılanır ve daima daha fazlasını bekler, ister.
Siz çocuğunuza problemsiz ve sıkıntısız bir dünya sunmak için uğraştıkça o sizin sunduğunuz huzurun dışına çıkıp kendi dünyasında bir sıkıntı mutlaka bulacaktır, illâ ki bir problem yaratacaktır. Hiçbir şey olmasa bile “sıkılıyorum, sivilcem çıkmış, saçım güzel değil” diyerek huysuzlanacaktır. Aylak kasap misali!
Oysa çocuklarınızla aile içi sıkıntıları, ev içi yapılması gereken işleri, borcu harcı paylaşıp dertleşseniz, hastalıklarınızdan haberdar etseniz, onlardan yardım talep etseniz hatta sorumluluk verseniz daha iyi olmaz mı? Ergen çocuğunuzu boş bırakmaya gelmez, iş verin, görev sorumluluk verin merak etmeyin incileri dökülmez…
Özellikle boşanmış ya da eşini kaybetmiş kadınlar çocuklarına hem anne hem baba olmaya çalıştıkları için mahvoluyorlar. Oysa hayat kimseye adil davranmıyor, size niye daha adil olsun ki! Hayatın akış yönünü değiştirmeye uğraşırken kendinizi yok saydığınızın farkında değil misiniz? Güncel ve küçük mutluluklara odaklanmayı önce biz kadınlar becermeliyiz ki çocuklarımız da gördüğünü yaşasın.
Siz süper anne süper insan değilsiniz, sizin de ilgiye şımartılmaya, korunmaya ihtiyacınız var. Anne ve babalarımızın bizlere nasıl davrandığını unutun. Onlar da kendi ana babalarının ve daha öncesinin zincirleme kazası zaten. Her yaşayan nesil, kendi açmazları içinde çırpınır. Siz hiçbir şeyin başlangıcı ve sonu değilsiniz. Asla kendinizi ertelemeyin. Çocuğunuz dünyanın sekizinci harikası değil, siz de o eşsiz harikanın sahibi değilsiniz.
Çocuğunuza örnek olacak bir hayatınız varsa bu her şeye değer. Siz sağlıklı bir bireyseniz çocuğunuz için en büyük armağansınız zaten. Vakti zamanında bir komşumuz vardı. Bir gün pazar dönüşü küçük kızına bir tane muz verdi yesin diye, çocuk ikincisini istedi vermedi. Hayır dedi, akşama ailecek hep birlikte yiyeceğiz, sen daha fazla yiyemezsin haksızlık olur! O zaman şaşırmıştım ama doğrusu buydu.
O kız çocuğu şimdi Trakya’da başarılı bir kadın muhtar, üç de çocuğu var.
Sevgiyle kalın.
Resim: (İspanyol ressam) Joaquin Sorolla
Her anne her çocuk kendi penceresi ve yaşadığı ortam ile değerlendirilebilir buna inanıyorum. Sorunlarını anlatan ve aslında çözümünü de iyi bilen pek çok kadın, genellikle dertleşmek biraz olsun ferahlamak için kadın gruplarına yazıyor diye düşünüyorum. Sorunun cevabı hep kendi içindedir zaten ve biraz dışarıdan bakmak yeterlidir. Ve genellikle yazmak bile insanı rahatlatıyor, belki çoğunlukla böyle de düşünülüyordur.
Her şeye rağmen anne çocuk arasındaki aşılması zor görünen açmazlar için birkaç cümle kurmak isterim, belki bazı kadın kardeşlerime bir yararı olur.
Hasbel kader bir çocuğunuz olmuş ise veya isteyerek ya da eşiniz aileniz istedi diye bir çocuk dünyaya getirdiyseniz onun sorumluluğu evet size aittir. Size ve eşit sorumlulukla eşinize ait. Çocuğunuz reşit olana kadar onu korumak kollamak maddi manevi ihtiyaçlarıyla ilgilenmek her iki ebeveyn olarak önceliğinizdir. Bu demek değildir ki kendi gücünüzü aşan kendinizi yok eden fedakarlıklarda bulunun!
Kendinize hak görmediğiniz hiçbir şeyi çocuğunuza yapmamalısınız. Kendinize iyi bir telefon alamıyorsanız o telefonu çocuğunuza almamalısınız. O sizden daha fazla şeyi hak etmiyor. O öncelikli bir kişi değil. O sizin çocuğunuz, sizin yaşamadığınız şeyleri ona yaşatma gibi bir kaygınız olmamalı. “Ay ben görmedim çocuğum görsün, ay bizim imkânımız yoktu gidemedik çocuğum gitsin, alsın, görsün gibi yaklaşımlar çocuğunuzu yanlış yönlendirir. “Saçımı süpürge ettim, yemedim yedirdim” teranesi işlemiyor ne yazık ki artık. Kendi yaşamınızdan yaptığınız her fedakârlık çocuk tarafından göreviniz olarak algılanır ve daima daha fazlasını bekler, ister.
Siz çocuğunuza problemsiz ve sıkıntısız bir dünya sunmak için uğraştıkça o sizin sunduğunuz huzurun dışına çıkıp kendi dünyasında bir sıkıntı mutlaka bulacaktır, illâ ki bir problem yaratacaktır. Hiçbir şey olmasa bile “sıkılıyorum, sivilcem çıkmış, saçım güzel değil” diyerek huysuzlanacaktır. Aylak kasap misali!
Oysa çocuklarınızla aile içi sıkıntıları, ev içi yapılması gereken işleri, borcu harcı paylaşıp dertleşseniz, hastalıklarınızdan haberdar etseniz, onlardan yardım talep etseniz hatta sorumluluk verseniz daha iyi olmaz mı? Ergen çocuğunuzu boş bırakmaya gelmez, iş verin, görev sorumluluk verin merak etmeyin incileri dökülmez…
Özellikle boşanmış ya da eşini kaybetmiş kadınlar çocuklarına hem anne hem baba olmaya çalıştıkları için mahvoluyorlar. Oysa hayat kimseye adil davranmıyor, size niye daha adil olsun ki! Hayatın akış yönünü değiştirmeye uğraşırken kendinizi yok saydığınızın farkında değil misiniz? Güncel ve küçük mutluluklara odaklanmayı önce biz kadınlar becermeliyiz ki çocuklarımız da gördüğünü yaşasın.
Siz süper anne süper insan değilsiniz, sizin de ilgiye şımartılmaya, korunmaya ihtiyacınız var. Anne ve babalarımızın bizlere nasıl davrandığını unutun. Onlar da kendi ana babalarının ve daha öncesinin zincirleme kazası zaten. Her yaşayan nesil, kendi açmazları içinde çırpınır. Siz hiçbir şeyin başlangıcı ve sonu değilsiniz. Asla kendinizi ertelemeyin. Çocuğunuz dünyanın sekizinci harikası değil, siz de o eşsiz harikanın sahibi değilsiniz.
Çocuğunuza örnek olacak bir hayatınız varsa bu her şeye değer. Siz sağlıklı bir bireyseniz çocuğunuz için en büyük armağansınız zaten. Vakti zamanında bir komşumuz vardı. Bir gün pazar dönüşü küçük kızına bir tane muz verdi yesin diye, çocuk ikincisini istedi vermedi. Hayır dedi, akşama ailecek hep birlikte yiyeceğiz, sen daha fazla yiyemezsin haksızlık olur! O zaman şaşırmıştım ama doğrusu buydu.
O kız çocuğu şimdi Trakya’da başarılı bir kadın muhtar, üç de çocuğu var.
Sevgiyle kalın.
Resim: (İspanyol ressam) Joaquin Sorolla
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN