Bereketli Arazilere Fabrikalar Yapmıştık ya!
Yıllar önceydi diyor...
1990 lı yılların başı, işim gereği her gün Bursa Karacabey arasını gidip geliyorum. Arabanın penceresinden yemyeşil tarlaları seyrederek 50 km. civarındaki yolumun nasıl geçtiğini anlamıyorum. Bereketli topraklarda ekili ayçiçek, buğday ve mısır tarlalarıyla çevrili yolun iki yanı, her tarlada bir iki büyük ağaç mutlaka bulunur, çiftçiye gölgelik olarak. Solda Ulabat gölü'nün ayna gibi parlayan yüzeyi davetkar sabah güneşini adeta misafir ediyor her sabah. Kuşlar, göçmen kuşlar, leylekler, koskoca kanatlarıyla flamingolar ve pelikanlar süzülür gölün üzerine ve ben uzaktan seçemem kuşların cinsini, bazı sabahlar daha erken çıkıp köy arabalarına binerim özellikle, bakalım minibüsteki köylülerden neler öğreneceğim kuşlar ve doğa hakkında!
Yine bir gün işime giderken; Bursa İzmir karayolunun 30. kilometresinde tam da Başköy mevkiinde (gölü gördüğüm ilk tepe, buraya gelince daima heyecanlanırdım çünkü, az sonra gölü göreceğim,) sağ taraftaki güzelim tarlada birşeyler oluyor! Anlayamadım o ilk gün, daha sonraki günlerde öğrendim ki, o güzelim bereketli topraklara bir depo kuruluyormuş, zeytin ve zeytinyağı deposu! Modaymış bu depo işi, köylülerden, mühendislerden, şöförlerden öğreniyorum her geçen gün üzülerek... Mahsul Deposu!
Ama; o tarlada zeytin ağaçları yoktu ki, ayçiçeği veya mısır ekilirdi her yıl!
Ekilebilir arazilerin üzerine fabrika yapmak kanunen yasak ama; Bazı hatırı sayılı kişiler Angara'lara gidip "biz ürünümüzü depolayacak yer yapacağız" diyorlarmış, sonra da yavaşca ve de usulca depoları fabrikalara dönüştürüveriyorlarmış.
İsmi lazım değil büyük bir zeytin deposu kuruldu o topraklara. Günden güne büyüyen işlem hacmiyle entegre tesisleri midir tarım satış kooperatifler birliği midir nedir, sonradan büyük bir fabrika konuşlandırıldı o bereketli Bursa-Başköy tarlalarına. Az buz değil, tamı tamına 400 dönüm ve 136 dönümü de kapalı alan. O fabrika başı çekip ekilebilir araziye bayrağını astı ve ardından çorap söküğü gibi geldi diğerleri...
Şimdilerde o güzelim pelikanları göremediğim gibi, yolun iki yanına sıralanmış beton canavarları görmemek için gökyüzüne bakıyor, yağmur bulutlarını arıyorum ve ardından dua ediyorum "lütfen Tanrım seller olmasın yetecek kadar yağdır, kuraklık da olmasın suya çok ihtiyacımız var."
Zeytinci ve zeytinyağcı dostlar, Lütfen o kapkara atık sularınızı arıtmadan akarsu ve az sayıdaki henüz kurumamış göllerimize akıtmayın. Lütfen!
Ekilebilir arazilerimize fabrika yapıp, atıklarıyla toprağı ve göllerimizi kirletmeye devam edersek öyle çok "ACİL TOPLANTILAR" yaparız ki, duyanlar gözünü kaçırıp kulağını tıkar. Kimsenin kimseyi duyamayacağı günlere gidiyoruz dostlar!!! Herkes herkesten sorumlu olduğu halde, geçmişte belirli hedeflere yönelip belirli bir kesimi gözetmişse, bugün yaşananları endazeleyip (ölçüp tartıp) kabullenici, aklı selim ve tamiri mümkün bir kavrayışla yapılagelenleri sorgulamalıdırlar... (Salamuranın tuzu ne ölçüde fazla kaçmıştır? Telafisi mümkün değil midir !?)
Hatalar, en büyük deneyimlerimizdir. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir.
1990 lı yılların başı, işim gereği her gün Bursa Karacabey arasını gidip geliyorum. Arabanın penceresinden yemyeşil tarlaları seyrederek 50 km. civarındaki yolumun nasıl geçtiğini anlamıyorum. Bereketli topraklarda ekili ayçiçek, buğday ve mısır tarlalarıyla çevrili yolun iki yanı, her tarlada bir iki büyük ağaç mutlaka bulunur, çiftçiye gölgelik olarak. Solda Ulabat gölü'nün ayna gibi parlayan yüzeyi davetkar sabah güneşini adeta misafir ediyor her sabah. Kuşlar, göçmen kuşlar, leylekler, koskoca kanatlarıyla flamingolar ve pelikanlar süzülür gölün üzerine ve ben uzaktan seçemem kuşların cinsini, bazı sabahlar daha erken çıkıp köy arabalarına binerim özellikle, bakalım minibüsteki köylülerden neler öğreneceğim kuşlar ve doğa hakkında!
Yine bir gün işime giderken; Bursa İzmir karayolunun 30. kilometresinde tam da Başköy mevkiinde (gölü gördüğüm ilk tepe, buraya gelince daima heyecanlanırdım çünkü, az sonra gölü göreceğim,) sağ taraftaki güzelim tarlada birşeyler oluyor! Anlayamadım o ilk gün, daha sonraki günlerde öğrendim ki, o güzelim bereketli topraklara bir depo kuruluyormuş, zeytin ve zeytinyağı deposu! Modaymış bu depo işi, köylülerden, mühendislerden, şöförlerden öğreniyorum her geçen gün üzülerek... Mahsul Deposu!
Ama; o tarlada zeytin ağaçları yoktu ki, ayçiçeği veya mısır ekilirdi her yıl!
Ekilebilir arazilerin üzerine fabrika yapmak kanunen yasak ama; Bazı hatırı sayılı kişiler Angara'lara gidip "biz ürünümüzü depolayacak yer yapacağız" diyorlarmış, sonra da yavaşca ve de usulca depoları fabrikalara dönüştürüveriyorlarmış.
İsmi lazım değil büyük bir zeytin deposu kuruldu o topraklara. Günden güne büyüyen işlem hacmiyle entegre tesisleri midir tarım satış kooperatifler birliği midir nedir, sonradan büyük bir fabrika konuşlandırıldı o bereketli Bursa-Başköy tarlalarına. Az buz değil, tamı tamına 400 dönüm ve 136 dönümü de kapalı alan. O fabrika başı çekip ekilebilir araziye bayrağını astı ve ardından çorap söküğü gibi geldi diğerleri...
Şimdilerde o güzelim pelikanları göremediğim gibi, yolun iki yanına sıralanmış beton canavarları görmemek için gökyüzüne bakıyor, yağmur bulutlarını arıyorum ve ardından dua ediyorum "lütfen Tanrım seller olmasın yetecek kadar yağdır, kuraklık da olmasın suya çok ihtiyacımız var."
Zeytinci ve zeytinyağcı dostlar, Lütfen o kapkara atık sularınızı arıtmadan akarsu ve az sayıdaki henüz kurumamış göllerimize akıtmayın. Lütfen!
Ekilebilir arazilerimize fabrika yapıp, atıklarıyla toprağı ve göllerimizi kirletmeye devam edersek öyle çok "ACİL TOPLANTILAR" yaparız ki, duyanlar gözünü kaçırıp kulağını tıkar. Kimsenin kimseyi duyamayacağı günlere gidiyoruz dostlar!!! Herkes herkesten sorumlu olduğu halde, geçmişte belirli hedeflere yönelip belirli bir kesimi gözetmişse, bugün yaşananları endazeleyip (ölçüp tartıp) kabullenici, aklı selim ve tamiri mümkün bir kavrayışla yapılagelenleri sorgulamalıdırlar... (Salamuranın tuzu ne ölçüde fazla kaçmıştır? Telafisi mümkün değil midir !?)
Hatalar, en büyük deneyimlerimizdir. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir.
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
