Ferruh Başağa'nın Foça'daki atölyesini gördüm bugün. Foça Belediyesi, Başağa'nın yaşadığı sokağa adının verilmesini kararlaştırmış, bu vesileyle oradaydım.
Tören, anma, plaketin duvara monte edilmesi filan her şey olması gerektiği gibiydi. Ne eksik ne bir fazla, bütün bu seremoninin içinde bir tek kendisi yoktu. Ne tuhaf; Ölen birinin ardından düzenlenen bu tür törenler bana giderek tuhaf gelmeye başladı! Anlamsız dememek için tuhaf diyorum, oysa ki anlamın olmadığı yerde de değiliz hiçbirimiz... Anlamlandırılmış yaşamlarla kucaklaşıyoruz an ve an. Ölüyorsun ve artık herkesin malı oluyorsun! İnsanlar gelip senin eşyalarına dokunabiliyorlar, yaşadığın ortamı seyirlik bir müze gibi dolaşabiliyorlar, mahremini, yaşadığın ortamını koklayıp fotoğraf çekebiliyorlar! Bunlar tuhaf geliyor bana. Her ölümden sonra hissettiklerim bunlar ne ki çok değerli bir sanatçıyı hürmetle anmak çok başka, bir yığın kavramı da taşımak ağır geliyor galiba!
İşte orada asılı son giydiği elbise, ayakkabıları, şapkaları hatta şemsiyesi... Bir yaşam geçmiş bu atölyeden, öyle bir yaşam ki dokunduğu her şey binlerce serüven yüklü. Sanki az sonra geri gelecek ve dokunacak o bildik eşyalara; yarım kalmış tuvaldeki çizgileri, yarısı sıkılmış boya tüpleri, fırçaları, tiner ve yağ kutuları. Dergileri, kitapları, kısa notları, dostlarının ve belki de tamirci, tüpçü, gazeteci ve doktorunun telefon numaraları öylece bırakılmış, biraz sonra kaldığı yerden devam edecek kübik resimlerini yapmaya sanki!
Akşamın hüznü ışıklar saçarak dökülüyor bütün bu yarım bırakılmış eşyalara. Duygular, her biri binbir düşünceyle ağırlaşmış sanki. Eteğimden çekiştiriyor ölüm, içim daralıyor ve yaşam dediğimiz bu sınırlı dilimi bir kez daha anlamak istemiyorum. Ne tuhaf bir duygu bu!
Birden hoş bir parfüm kokusunun ferahlığına aldanmak istiyorum. Yaşarken görmeli hissetmeli yaseminlerin kokusunu, yan taraftaki zakkumlara göz atmalı iç bayıltıyorlar yine bu sıcak yaz günbatımında. Toprağa sıkıca basmalı, daha yoğun hissetmeli yaşarken yine yeniden bin kez daha.
Gittiğin yerde huzur içinde olasın büyük usta. Hürmetle...
allah rahmet eylesin. kendisini babam ressam celal yetkin vasıtası ile tanırdım. kendisi ve eşi son derece hazmetmiş ve mütevazi insanlardı. ruhu huzurla yatsın.
günseli yetkin
Ferruh Başağa'nın Foça'daki atölyesini gördüm bugün. Foça Belediyesi, Başağa'nın yaşadığı sokağa adının verilmesini kararlaştırmış, bu vesileyle oradaydım.
Tören, anma, plaketin duvara monte edilmesi filan her şey olması gerektiği gibiydi. Ne eksik ne bir fazla, bütün bu seremoninin içinde bir tek kendisi yoktu. Ne tuhaf; Ölen birinin ardından düzenlenen bu tür törenler bana giderek tuhaf gelmeye başladı! Anlamsız dememek için tuhaf diyorum, oysa ki anlamın olmadığı yerde de değiliz hiçbirimiz... Anlamlandırılmış yaşamlarla kucaklaşıyoruz an ve an. Ölüyorsun ve artık herkesin malı oluyorsun! İnsanlar gelip senin eşyalarına dokunabiliyorlar, yaşadığın ortamı seyirlik bir müze gibi dolaşabiliyorlar, mahremini, yaşadığın ortamını koklayıp fotoğraf çekebiliyorlar! Bunlar tuhaf geliyor bana. Her ölümden sonra hissettiklerim bunlar ne ki çok değerli bir sanatçıyı hürmetle anmak çok başka, bir yığın kavramı da taşımak ağır geliyor galiba!
İşte orada asılı son giydiği elbise, ayakkabıları, şapkaları hatta şemsiyesi... Bir yaşam geçmiş bu atölyeden, öyle bir yaşam ki dokunduğu her şey binlerce serüven yüklü. Sanki az sonra geri gelecek ve dokunacak o bildik eşyalara; yarım kalmış tuvaldeki çizgileri, yarısı sıkılmış boya tüpleri, fırçaları, tiner ve yağ kutuları. Dergileri, kitapları, kısa notları, dostlarının ve belki de tamirci, tüpçü, gazeteci ve doktorunun telefon numaraları öylece bırakılmış, biraz sonra kaldığı yerden devam edecek kübik resimlerini yapmaya sanki!
Akşamın hüznü ışıklar saçarak dökülüyor bütün bu yarım bırakılmış eşyalara. Duygular, her biri binbir düşünceyle ağırlaşmış sanki. Eteğimden çekiştiriyor ölüm, içim daralıyor ve yaşam dediğimiz bu sınırlı dilimi bir kez daha anlamak istemiyorum. Ne tuhaf bir duygu bu!
Birden hoş bir parfüm kokusunun ferahlığına aldanmak istiyorum. Yaşarken görmeli hissetmeli yaseminlerin kokusunu, yan taraftaki zakkumlara göz atmalı iç bayıltıyorlar yine bu sıcak yaz günbatımında. Toprağa sıkıca basmalı, daha yoğun hissetmeli yaşarken yine yeniden bin kez daha.
Gittiğin yerde huzur içinde olasın büyük usta. Hürmetle...
allah rahmet eylesin. kendisini babam ressam celal yetkin vasıtası ile tanırdım. kendisi ve eşi son derece hazmetmiş ve mütevazi insanlardı. ruhu huzurla yatsın.
günseli yetkin