Asci Fok
Tahran'dan öteye, doğunun doğusuna | Aşçı Fok

Tahran'dan öteye, doğunun doğusuna

Tahran'dan öteye, doğunun doğusuna

İran'da internet sansürlüymüş. Firewall (ateş duvarı) denilen sistemle sansüre uğratılıyor koskoca sanal dünya!

Tahran'da İmam Humeyni meydanındaki bir internet cafeden eş dost dünyam ile ilk iletişimimi kurduktan sonra, ikinci iletişimimiz Yezd denilen oldukça büyük bir şehirde gerçekleşti. Katettiğim bütün irili ufaklı merkezlerde internet vardı fakat; ya tren içindeydim ya da otobüste, sürekli hareket ettiğim için defter kaleme döndüm uzun yıllar sonra...

Mola verdiğim merkezlerde yorgunluktan bitap düşmeme rağmen ilk aradığım yer internet cafe...

Koşullarım, edebi yazım tarzımı oldukça zorluyor adeta özet şeklinde geçiyorum bir çok bilgiyi...

İran'ı yazmak birkaç sayfaya sığacak gibi değil sürekli not alıyorum.

İran'ın tamamında en hoşuma giden şey; hırsızlık olayının olmaması, arkadaşlarımla çantalarımızı istediğimiz yerde bırakıyorduk kimse el sürmüyordu, süremiyordu zira şii yasaları çok keskin.

Türkiye'den itibaren 25 + 12 saat sonucu varılan Tahran, mola olarak biraz uzunca kaldığımız bir yer oldu. Koskoca kent, gezmekle bitecek gibi değil. iki gece ve üç gün boyunca hiç durmamacasına yürüdük, sayısız taksiye bindik. Derbent'i pek beğendim. Tüm gördüğüm küçük yerleşimleri anlatmaktansa, genel anlamda ilgimi çekenleri paylaşmak istiyorum. İran başlı başına kitap olacak konularla dopdolu, en iyisi diğer ayrıntıları dönüşüme bırakmak.

Tahran metrosu son derece modern fakat; yolcu taşıma sistemleri ağzımı bir karış açık bıraktı. Erkeklerle kadınların vagonları ayrıydı, yani; karı koca ve çocuklardan oluşan bir aile seyahat sırasında mutlaka bölünmek zorunda! Tabii, şehir içi belediye otobüslerinde de durum farklı değil, açık yeşiller (erkekler) önde, koyu yeşiller (kadınlar) arkada!

Neyse, Tahran'ı şimdilik geçiyorum... Trenle Yezd'e dokuz saatlik bir gece yolculuyla vardık. Yezd'e gelmek için İran'ın iki büyük çölünden biri olan Desti Lut çölünü geçtik, diğeri Desti Kebir. Yezd, ilk bakışta çöl insanlarının sabır ve teslimiyetini barındıran garip bir hüzün duygusu uyandırdı bende...

Terminalden hemen bir taksi tutup saati ikibin tümene bütün Yezd'i gezdik hızlandırılmış bir turla... (Tümen İran para birimi, Riyalin bir başka çeşidi, bin tümen iki buçuk dolar kadar)

Burada çok heyecanlandığım bir kültürle karşılaştım. Zerdüştlerin merkezi olan Yezd'de 1535 yıldır hiç sönmeyen Tanrı Ahura Mazda'nın ateşiyle yüzyüze gelmek ve dev sessizlik kulelerini (dağlarını) görmek beni yüzyıllar öncesine götürüverdi. F.Nietzcshe'nin ruhuna üfledim buyurduğu yüce öğretilerin çarpıtılmış gerçeklerini!!!


Zerdüşt Tapınağı YEZD - İRAN


Zerdüştler, düşünüldüğü gibi ateşe tapmıyorlar.

İnsanlardan ibadet olarak sadece çiftçilikle uğraşmasını ve barış içinde yaşamasını isteyen Ahura Mazda, en büyük ibadet, kuru bir çöl parçasını ekili bir toprak haline getirip, insanların yararlanmasına sunmaktır demiş fakat; nedense Yezd tek dal yeşile muhtaç bir çöl kenti!

Zerdüşt dininde maddi dünyanın Cennetten daha değerli olduğuna inanılırmış çünkü, kötülüğün gücüne karşı verilecek savaş ancak bu dünyada yapılabilirmiş. Bu anlamda Zerdüştlük (mecusîlik) dünyevî bir din, Ahura Mazda'ya göre ateşi, toprağı ve suyu bir cesedin çürümesi ile kirletmek günah. Bunun için ölümden sonra cesedin, sessizlik kuleleri adı verilen küçük dağlardaki özel kulelerde köpeklerle, akbaba­lara terk edilmesi gerekiyor.

Kuleler, öyle sivri ve şatovari yapılar değil, eğimi ve tırmanması zor olmayan sivrimsi küçük dağların tepe noktasında geniş düzlüğün etrafı taşlarla çevrilmiş, yüzyıllardan günümüze öylece kalmış. Son yıllarda mecusiler ölülerini sessizlik kulelerine götürmüyorlarmış artık. İran Hükümeti, sağlık ve hijyen nedeniyle ölülerin gömülmesi yönünde bir kanun çıkarmış.

Zerdüşt tanrısı, Ahura Mazda hakkında bilmediğim gerçekleri öğrenmek, benim gibi yeryüzü dinleri ve öğretileriyle hemhal olan biri için ne anlama gelir tahmin edersiniz. Ahh ahhh bu konuyu da hızlı geçmek zorundayım, zira; tesettürlü bir halde yazıyorum bu satırları. Otuzbeş derece sıcaklıktan ellerim ter içinde... Çölde serap gören bir bedevi gibi serin suları hayal etmek bile öyle keyifli ki!


AHURA MAZDA-ZERDÜŞT ATEŞ DAĞI YEZD - İRAN


Tarihsel yapısıyla Yezd'in tamamı sıcak ve bunaltıcı eski zaman rüzgarları estiriyor, bir o kadar da geçmişe götüren zaman tüneli gibi... Boğuluyorum sandım ve bir an önce uzaklaşma isteği kabardı içimde...

Yezd'den sonraki istikametimiz Zahedan.....

Zaten sabahın ilk ışıklarıyla gelmiştik, öğleden sonra saat dörtte Zahedan otobüsümüz bizi bekliyor...

14 saat sürecek yolculuğumuza otobüslerin en konforlusundan bilet aldık. (Tabii konfor olayı tamamen hayal gücünüze kalmış, otobüsün içinde her etnik kökenden insan var ve en az 10 ayrı dil konuşuluyor) Bu bölge Iran Belucilerinin yaşadığı Belucistan bölgesi. Beluci bedevilerini de anlatmayayım şimdi, nasıl koktuklarını da söylemesem daha iyi der demez bunun ne kadar doğal olduğunu düşünüyorum. Koşullar çok belli, üst üste giyilmiş giysilerin ve içindeki bedenin yıkanabilme şansı hiç de fazla gibi görünmüyor dıştan bakınca. İran'da yaşayan halklar Farisiler, Azeriler, Talisiler, Kürtler, Loristanlılar, (Ahvazlar) Arabiler, Gilekler, Türkmenler gibi uzunca bir çeşitlilik arzediyor...

Artık İran'ın Pakistan sınırına doğru yol alıyoruz. Toplam beş günümüz İran'da geçmiş bulunuyor.

Altıncı günün sabahı Zahedan sınır kapısı Mircave'deyiz. Esas şenlik buradan itibaren başlıyor!

14 -Mart 2004 Mircave - İRAN
Yolculuk: 3

    
4 Nisan 2008 Cuma

9172 okunma

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN



Son Yazılarım