Gökçebel’e yolunuz düşerse
Bodrum merkezden çıkıp artık Yalıkavak göründü dediğiniz yol ayrımına ulaşınca, göbekten sağa Türkbükü istikametine dönerseniz Gökçebel Köyü’ne varırsınız. Ana yol üzerinden birbuçuk kilometre kadar ilerlediğinizde yine sağa Yukarı Gökçebel yönüne saparsanız sözünü edeceğim lezzet bahçesine ulaşacaksınız, anlatacağım…
Gökçebel, kendi içinde ikiye ayrılıyor Aşağı (Yalı) ve Yukarı Gökçebel. Bodrum’un binbir tepe yamaçlarına yol aldıkça karşınıza pek çok yaşam alanları çıkıyor. Bunlardan bazıları öyle eski yerleşimler ki, son yıllardaki popülaritesine bakıp da yeni yerleşimler olarak algılamamak gerek. Yukarı Gökçebel, taş evlerin yaşanmışlık kokan kale duvarlarıyla oldukça eski bir yerleşim.
Eski adı Dirmil olan Gökçebel’in bazı çok eski kaynaklara göre volkanik patlamalar sonucu oluştuğu söyleniyor. Yer altı termal su kaynaklarından dolayı termal, termili, dirmili derken Dirmil halini aldığı da adı geçen söylenceler arasında. Yine bazı kaynaklara göre denize olan uzaklığı 3 mil “three miles” olduğundan zaman içinde Rumcaya geçtiği de aktarılmakta. Yalıkavak sahilinin mi yoksa kıyıdan karşısındaki adaların uzaklığı mı 3 mil olarak algılanıyor orası muamma! Bu söylentiler halk arasında çeşitlilik gösteriyor.

Arkadaşım Canan’ın daveti üzerine keşfetmiş bulunduğumuz Dirmil Köy Kahvaltı Bahçesi 22 Aralık itibarıyla bahar tadında anılar biriktirmemize yol açtı. Sahibesi Gökçebelli genç bir hanım olan Fatma Özince, en başta eşi Mehmet Ali Bey olmak üzere, annesi ve çocuklarıyla ailecek ağırlıyorlar konuklarını. Henüz geçen yıl hizmete sokmuşlar bahçelerini. Köyün daraşmalık yollarına inat oldukça geniş alana yayılmış yemyeşil bir bahçeyle karşılaşınca doğru yerde olmanın iştahlı duygusuna kapılıveriyorsunuz.
Aralık ayı sonu olmasına rağmen güneşin davetkâr ısısı kapalı alan seçeneğini görmezden gelmemizi sağlıyor. Beyaz zeytinyağı tenekelerinin alabildiğine sıralandığı bahçenin yaz halini hayal etmeye çalışmıyorum! Şimdiki hali de çok güzel. Fink baklası ekili olan tenekelere, yazın salatalık, yeşilbiber ve domates ekiliyormuş. Gelenlerin koparabilmesi için…
Eminim yazın sıcak günlerinde hafif esintili ve havadar haliyle de farklı keyifli bir bahçe. İlk görüşte bezelye fidelerine benzettiğim yemyeşil bıyıklı sürgünler meğer bu bölgeye özgü fink baklasıymış! Sanıyorum termiye baklasına benziyor, fink de tazeyken hafif haşlanıp tuzlanarak çerez gibi yeniyormuş. Gambilye ile karıştırmamak gerekiyor, bu fink denilen de ayrı bir tür belli ki! Araştıracağım söz.
Gelelim Dirmil Köy Kahvaltısı'na
Geniş ve sevimli bir taş evin ferahlık veren ortamında kış günü gelenler için de sıcacık vakit geçirmenizi düşünmüşler. Şöminede yanan odunların çıtırtısı pek keyifliydi ama bahçedeki kış güneşine kayıtsız kalmak mümkün değil. Bahçede kocaman bir odun ekmeği fırını, mutfakta ve giriş verandada yufka ve gözlemeler için yer ocağı, salonda şömine derken kışları da rahatlıkla gidilebilecek sıcacık bir kahvaltı ortamı oluşturmuşlar. Ocak başının cazibesi yağışlı havalar için vazgeçilmez olacaktır eminim.
İnsanlar her gittiği yerde sofradaki yiyecekleri soğutmak pahasına habire fotoğraf çekme telaşına düşüyorlar. Düşüyoruz! Şöyleydi böyleydi diyerek belki biraz da abartarak ki övgüyü de yergiyi de abartmakta ustayızdır, anlatıp duruyorlar. Duruyoruz! Mekan tanıtımı yapmaktan uzak durmaya çalışsam da arada bir yazmadan da olmuyor. Haketmese yazmayacağımı biliyorsunuz artık!
Hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor, bugün varolan yarın olmayabiliyor ki bu yaşamın gereği. Bugün yaşadıklarımız bugünü bağlıyor bizlerin kendi penceresinin görebildiklerine sığıyor. O yüzden genellemelerden, yargılardan uzak durarak güncelimizi yorumlamak belki en uygunu! Öğreneceğimiz çok şeyi saklı tutarak Dirmil’de tadına baktıklarımdan söz edebilir miyim izninizle?
Yediğim incecik su böreği ile kabak böreğinin tadını yazmasam olmaz deyip birazcık anlatsam…
Ben su böreğinin altı üstü kızarmışını ve incesini severim, aynen öyleydi. Kabak böreğini, dışı yeşil içi yavruağzı rengi olan uzunumsu kabaklardan biberli soğanlı yapıyorlarmış. Ya o yağlı lokum ekmeğinin (odun ateşinde karışık unlu esmer tava ekmeği, gül gibi parçalar halinde bir tepside beş lokum halinde) lezzetine ne desem ki...
Etrafta gezinen tavuklar söylemi şimdilerde pek revaçta ya, ah biz şehirliler işte o tavukların yumurtladığını rafadan hüp hüp ılık ılık kaşıkla, az tuz bol karabiber ile.
Kahvaltı Tanrısı diye bir Tanrı olmalı! Oh mam mam miyav…
Fatma Hanımın peksimetleri için de bir şeyler yazacağım lakin onu “peksimet” konulu bir başka yazımda konu edeceğim kısmetse! Kahvaltı olayı son derece ucu açık, hatta sonsuzdur neredeyse. Anadolu’nun farklı yörelerinde etli, sakatatlı, çorbalı, kuymaklı çok farklı kahvaltılar yapmak mümkün. Ege kahvaltılarının en bariz özelliği yeşilliklerle bezeli olması. Roka, tere, maydanoz, salatalık, acur, taze biber ve domatessiz bir kahvaltı düşünülemez Ege’de. Reçellerin çeşidi bal ve pekmez her yerde var, lâkin narenciye reçellerinin böylesi lezzetli ve kokulusuna her kahvaltıda rastlamanız mümkün olmayabilir. Zeytinyağlı sarmalar, menemenvari yumurta tadımlıkları, börek çörek gözlemeler de tahmin edeceğiniz gibi Dirmil Köy Kahvaltı Bahçesi'nin konuklarına sundukları arasında. Diyorum ya, çeşitlemelerin ucu açık. Birçoğunu yiyemiyorsunuz fazla geliyor. Öyle ya, çeşitleri sunan onlar ama lezzet teknesi mide sizin.
Bodrum, bütün Ege gibi kışlarının günlük güneşlik geçtiği süzme bal kıvamında bir cennet köşe. Bütün olumsuzluklara gözlerinizi kapayıp daha sessiz ve havadar köylerine yolunuzu düşürürseniz gizli güzellikleri de yakalamanız kaçınılmaz oluyor. Köy kahvaltısının köyde yapıldığını düşünenlerdenseniz…
Dirmil Köy Kahvaltısı
0 544 418 25 49
Gökçebel Yukarı Mah. No: 142
Yalıkavak
Gökçebel, kendi içinde ikiye ayrılıyor Aşağı (Yalı) ve Yukarı Gökçebel. Bodrum’un binbir tepe yamaçlarına yol aldıkça karşınıza pek çok yaşam alanları çıkıyor. Bunlardan bazıları öyle eski yerleşimler ki, son yıllardaki popülaritesine bakıp da yeni yerleşimler olarak algılamamak gerek. Yukarı Gökçebel, taş evlerin yaşanmışlık kokan kale duvarlarıyla oldukça eski bir yerleşim.
Eski adı Dirmil olan Gökçebel’in bazı çok eski kaynaklara göre volkanik patlamalar sonucu oluştuğu söyleniyor. Yer altı termal su kaynaklarından dolayı termal, termili, dirmili derken Dirmil halini aldığı da adı geçen söylenceler arasında. Yine bazı kaynaklara göre denize olan uzaklığı 3 mil “three miles” olduğundan zaman içinde Rumcaya geçtiği de aktarılmakta. Yalıkavak sahilinin mi yoksa kıyıdan karşısındaki adaların uzaklığı mı 3 mil olarak algılanıyor orası muamma! Bu söylentiler halk arasında çeşitlilik gösteriyor.

Arkadaşım Canan’ın daveti üzerine keşfetmiş bulunduğumuz Dirmil Köy Kahvaltı Bahçesi 22 Aralık itibarıyla bahar tadında anılar biriktirmemize yol açtı. Sahibesi Gökçebelli genç bir hanım olan Fatma Özince, en başta eşi Mehmet Ali Bey olmak üzere, annesi ve çocuklarıyla ailecek ağırlıyorlar konuklarını. Henüz geçen yıl hizmete sokmuşlar bahçelerini. Köyün daraşmalık yollarına inat oldukça geniş alana yayılmış yemyeşil bir bahçeyle karşılaşınca doğru yerde olmanın iştahlı duygusuna kapılıveriyorsunuz.
Aralık ayı sonu olmasına rağmen güneşin davetkâr ısısı kapalı alan seçeneğini görmezden gelmemizi sağlıyor. Beyaz zeytinyağı tenekelerinin alabildiğine sıralandığı bahçenin yaz halini hayal etmeye çalışmıyorum! Şimdiki hali de çok güzel. Fink baklası ekili olan tenekelere, yazın salatalık, yeşilbiber ve domates ekiliyormuş. Gelenlerin koparabilmesi için…
Eminim yazın sıcak günlerinde hafif esintili ve havadar haliyle de farklı keyifli bir bahçe. İlk görüşte bezelye fidelerine benzettiğim yemyeşil bıyıklı sürgünler meğer bu bölgeye özgü fink baklasıymış! Sanıyorum termiye baklasına benziyor, fink de tazeyken hafif haşlanıp tuzlanarak çerez gibi yeniyormuş. Gambilye ile karıştırmamak gerekiyor, bu fink denilen de ayrı bir tür belli ki! Araştıracağım söz.
Gelelim Dirmil Köy Kahvaltısı'na Geniş ve sevimli bir taş evin ferahlık veren ortamında kış günü gelenler için de sıcacık vakit geçirmenizi düşünmüşler. Şöminede yanan odunların çıtırtısı pek keyifliydi ama bahçedeki kış güneşine kayıtsız kalmak mümkün değil. Bahçede kocaman bir odun ekmeği fırını, mutfakta ve giriş verandada yufka ve gözlemeler için yer ocağı, salonda şömine derken kışları da rahatlıkla gidilebilecek sıcacık bir kahvaltı ortamı oluşturmuşlar. Ocak başının cazibesi yağışlı havalar için vazgeçilmez olacaktır eminim.
İnsanlar her gittiği yerde sofradaki yiyecekleri soğutmak pahasına habire fotoğraf çekme telaşına düşüyorlar. Düşüyoruz! Şöyleydi böyleydi diyerek belki biraz da abartarak ki övgüyü de yergiyi de abartmakta ustayızdır, anlatıp duruyorlar. Duruyoruz! Mekan tanıtımı yapmaktan uzak durmaya çalışsam da arada bir yazmadan da olmuyor. Haketmese yazmayacağımı biliyorsunuz artık!
Hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor, bugün varolan yarın olmayabiliyor ki bu yaşamın gereği. Bugün yaşadıklarımız bugünü bağlıyor bizlerin kendi penceresinin görebildiklerine sığıyor. O yüzden genellemelerden, yargılardan uzak durarak güncelimizi yorumlamak belki en uygunu! Öğreneceğimiz çok şeyi saklı tutarak Dirmil’de tadına baktıklarımdan söz edebilir miyim izninizle?
Yediğim incecik su böreği ile kabak böreğinin tadını yazmasam olmaz deyip birazcık anlatsam…
Ben su böreğinin altı üstü kızarmışını ve incesini severim, aynen öyleydi. Kabak böreğini, dışı yeşil içi yavruağzı rengi olan uzunumsu kabaklardan biberli soğanlı yapıyorlarmış. Ya o yağlı lokum ekmeğinin (odun ateşinde karışık unlu esmer tava ekmeği, gül gibi parçalar halinde bir tepside beş lokum halinde) lezzetine ne desem ki...
Etrafta gezinen tavuklar söylemi şimdilerde pek revaçta ya, ah biz şehirliler işte o tavukların yumurtladığını rafadan hüp hüp ılık ılık kaşıkla, az tuz bol karabiber ile.
Kahvaltı Tanrısı diye bir Tanrı olmalı! Oh mam mam miyav…
Fatma Hanımın peksimetleri için de bir şeyler yazacağım lakin onu “peksimet” konulu bir başka yazımda konu edeceğim kısmetse! Kahvaltı olayı son derece ucu açık, hatta sonsuzdur neredeyse. Anadolu’nun farklı yörelerinde etli, sakatatlı, çorbalı, kuymaklı çok farklı kahvaltılar yapmak mümkün. Ege kahvaltılarının en bariz özelliği yeşilliklerle bezeli olması. Roka, tere, maydanoz, salatalık, acur, taze biber ve domatessiz bir kahvaltı düşünülemez Ege’de. Reçellerin çeşidi bal ve pekmez her yerde var, lâkin narenciye reçellerinin böylesi lezzetli ve kokulusuna her kahvaltıda rastlamanız mümkün olmayabilir. Zeytinyağlı sarmalar, menemenvari yumurta tadımlıkları, börek çörek gözlemeler de tahmin edeceğiniz gibi Dirmil Köy Kahvaltı Bahçesi'nin konuklarına sundukları arasında. Diyorum ya, çeşitlemelerin ucu açık. Birçoğunu yiyemiyorsunuz fazla geliyor. Öyle ya, çeşitleri sunan onlar ama lezzet teknesi mide sizin.
Bodrum, bütün Ege gibi kışlarının günlük güneşlik geçtiği süzme bal kıvamında bir cennet köşe. Bütün olumsuzluklara gözlerinizi kapayıp daha sessiz ve havadar köylerine yolunuzu düşürürseniz gizli güzellikleri de yakalamanız kaçınılmaz oluyor. Köy kahvaltısının köyde yapıldığını düşünenlerdenseniz…
Dirmil Köy Kahvaltısı
0 544 418 25 49
Gökçebel Yukarı Mah. No: 142
Yalıkavak
Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
