Annem tüm turunçgillere narenciye der. Narenciye. Naciye der gibi! Çocukken hoş gelirdi kulağıma "Narenciye kokar bizim oralar" demesi. Kışları her yer karlarla kaplıyken, o burnuyla havayı koklayıp memleketini koklarcasına; “Sakar Geçidi’ni inip Gökova’ya varınca Köyceğiz'in oralar hep portakal mandalina doludur, şimdi narenciye kokar memleketim” derdi.
Tuhaf bir narenciye hayranlığım vardır benim de. Ne vakit şekli değişik bir turunçgil görsem heyecanlanırım. Bu kış bir çoğunu bir araya getirme imkanım oldu. Fotoğraflarını çekeyim dedim; Bodrum'dan getirdiğim şekli iyice bozulmuş bergamutun yanına, ağaç kavunu, mandalina, greyfurt, limon ve portakalı koydum. "Portakalı soydum baş ucuma koydum" nakaratı düştü aklıma yine! Turunç yoktu o an oysa Foça'da ne boldur, bir de kumkat ve kırmızı limonum da yoktu. Ah çocukluğumuzun kan portakalını da anmadan geçmeyeyim...
Edremit Körfezi Akçay sahilinde gözlemlediğim bir bahçeden dev gibi bir ağaç kavunu meyvem oldu ilk kez. Şu ağaç kavunu olayı beni çok şaşırtıyor. Bergamut ile ikisini karıştırırdım hep. Bahçenin sahibi Mürvet Hanıma sordum hikayesini; "Valla biz de bilmiyorduk, aşılattığımızda portakal ve limon aşısı yapıldı, hangisi tutarsa dedi bahçıvan, ola ola böylesi devasa bir meyve çıktı, sonradan öğrendik buna ağaç kavunu deniyormuş, şimdi hem çay için kurutuyoruz, hem beyaz süngerimsinin iç kısmından reçel yapıyorum, kabuklarını da rendeleyip pasta kurabiyelere koyuyorum mis gibi kokuyor" dedi.
Hay Allah, her kapıda bin bir öykü! Ağaç kavununun bir tanesi bir buçuk kiloya kadar büyüyormuş, olgunlaştığında kendiliğinden düşüyormuş ağacından! İlginç değil mi? Foça'daki turunç ağaçlarından çok şey yapmıştım vaktiyle, Bodrum'dan da bergamut alırdım her kış gidişimde, bu ağaç kavununu da iyice bir anlamış olayım, çok kişi karıştırıyor sanırım ki ben de şüpheliydim bu devasa şeyle halleşene kadar!
Annem tüm turunçgillere narenciye der. Narenciye. Naciye der gibi! Çocukken hoş gelirdi kulağıma "Narenciye kokar bizim oralar" demesi. Kışları her yer karlarla kaplıyken, o burnuyla havayı koklayıp memleketini koklarcasına; “Sakar Geçidi’ni inip Gökova’ya varınca Köyceğiz'in oralar hep portakal mandalina doludur, şimdi narenciye kokar memleketim” derdi.
Tuhaf bir narenciye hayranlığım vardır benim de. Ne vakit şekli değişik bir turunçgil görsem heyecanlanırım. Bu kış bir çoğunu bir araya getirme imkanım oldu. Fotoğraflarını çekeyim dedim; Bodrum'dan getirdiğim şekli iyice bozulmuş bergamutun yanına, ağaç kavunu, mandalina, greyfurt, limon ve portakalı koydum. "Portakalı soydum baş ucuma koydum" nakaratı düştü aklıma yine! Turunç yoktu o an oysa Foça'da ne boldur, bir de kumkat ve kırmızı limonum da yoktu. Ah çocukluğumuzun kan portakalını da anmadan geçmeyeyim...
Edremit Körfezi Akçay sahilinde gözlemlediğim bir bahçeden dev gibi bir ağaç kavunu meyvem oldu ilk kez. Şu ağaç kavunu olayı beni çok şaşırtıyor. Bergamut ile ikisini karıştırırdım hep. Bahçenin sahibi Mürvet Hanıma sordum hikayesini; "Valla biz de bilmiyorduk, aşılattığımızda portakal ve limon aşısı yapıldı, hangisi tutarsa dedi bahçıvan, ola ola böylesi devasa bir meyve çıktı, sonradan öğrendik buna ağaç kavunu deniyormuş, şimdi hem çay için kurutuyoruz, hem beyaz süngerimsinin iç kısmından reçel yapıyorum, kabuklarını da rendeleyip pasta kurabiyelere koyuyorum mis gibi kokuyor" dedi.
Hay Allah, her kapıda bin bir öykü! Ağaç kavununun bir tanesi bir buçuk kiloya kadar büyüyormuş, olgunlaştığında kendiliğinden düşüyormuş ağacından! İlginç değil mi? Foça'daki turunç ağaçlarından çok şey yapmıştım vaktiyle, Bodrum'dan da bergamut alırdım her kış gidişimde, bu ağaç kavununu da iyice bir anlamış olayım, çok kişi karıştırıyor sanırım ki ben de şüpheliydim bu devasa şeyle halleşene kadar!