Asci Fok
Adatepe’de mor salkım zamanı | Aşçı Fok

Adatepe’de mor salkım zamanı

Adatepe’de mor salkım zamanı

Yine, yeni bir misafiri gezdirme bahanesiyle adımladık Adatepe'nin sokaklarını. Önceki gündü, bu ilk günlerinde Nisanın mor salkımlarıyla karşıladı bizi. Yeni bir karar aldım; baharlarını da es geçmeyeceğim Adatepe’nin. Mor salkımlarını görmeye mutlaka geleceğim. Yaşıyorsam gelmeliyim! Bu kadar mor salkımı var mıydı? Hayret! Hiç belli olmuyordu yaz sıcaklarında.

Kış gelişlerimde çıplak çınar dallarından gökyüzünü fark ettiğimde anlıyordum ki, doğanın işine karışılmaz. Vardır bir bildiği. İki devasa çınarı var Adatepe’nin, kahvelerin önünde köyün tam ortasında. Benim en hoşlandığım yer! Adatepe’ye gelirken Zeus Altarı’nı geçip iki mezarlık arasından köy meydanına ulaşınca, ilk iş kapağı bu çınarların altındaki kahvelere atarım. Oturur hiç kalkmam! Tembelliğin bini bi para, onlarca kere geldiğim için her seferinde gezmiyorum artık sokakları. Bazen bir kedi ya da köpek, yaşlı bir kadın, küçük bir çocuk ki rastlamak enderdir bu sessiz köyde, işte o zaman fırlarım yerimden. “Hah nihayet canlı bir köy sakini” muştusuyla!

Unutmuyorum, önceki gelişlerimden birinde yaşlıca bir hanımın elindeki tepeleme dolma dolu tabağının peşine düşmüştüm. Çift kapılı taş evlerin taş döşeli sokaklarını zorlukla adımlayan yaşlı hanıma ‘merhaba’ diyebilme telaşıyla, fotoğraf makinemi duvara çizdirmiştim. Asma yaprağı ve kabak dolmasıydı. Hiç aklımdan çıkmadı!

Bu defa da mor salkımların varlığı şu tembel ayaklarımı harekete geçirdi. Vızıldayan bal arılarının ve onların çavuşluğunu yapan eşek arılarının senfonisine kulak vererek ha bu ev, ha şu sokak diyerek her gördüğüm mor salkımlı bahçe duvarına dokundum. Pencereler, çitler, çardaklar ve bahçe duvarlarının mor mor gülümsemesiydi bir galon lila-mor karışımı boya satın almama neden olan. Kaçarı yok, evdeki bazı bölümler mor salkım rengine boyanacaklar! Aklım takılı, fikrim tutulu.

Adatepe’ye mor salkımlar açınca gidin siz de. Gidin dolaşın, koklayın havayı…

Eski zamanların küflü tadı mıdır insanı sessizleştiren? Niye geliriz hep, niye sessizliğin verdiği dinginliğe övgüler döşeriz? Bu defa başka şeyleri de sorguladım sanki. Hep böyle kaptı kaçtı saatlerde değil, gün ışığının tüm hallerini yaşayacak kadar uzunca kalmalı. Bir evin yamacına çöküp karşı duvarın ardındaki mutfağı, oturma odasını merak etmeli. İç bahçelerin derin mahremiyetinde demlenmeli, tepelerden Zeus’un nefesini hissetmeli. Baykuş çığlıklarını Hera’ya benzetmeli, hafiften ürpermeli.

Orada, meydandaki çınarların altında oturup Adatepe masalları yazmalı onbin sayfa! Mor salkımlı dizeler dökülmeli eteklerinden kadınların. Adatepeli Refika saçına mor salkımlar iliştirmiş olsun, ellerini çırpıp neşeyle şarkılar söylesin.

Taş Mektep bahçesinden göklere sonsuz sözcükler uçuşsun. Hep o bilinmezin merakına yenik düşmüş olalım topyekûn. Bir dal mor salkıma tutunmuş olalım.



3 Nisan 2014 Perşembe

8718 okunma

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN



Son Yazılarım