Asci Fok
Pirinç Hanı "Mezeci Çırağı" | Aşçı Fok

Pirinç Hanı "Mezeci Çırağı"

Pirinç Hanı "Mezeci Çırağı"

“Çocuklar sessiz tanığıdır bulundukları her ortamın. Oynuyor sanırız, uyuyor sanırız, ders yapıyor sanırız, ama onlar kayıttadırlar… Bu kitapta küçük bir çocuğun kaydettiği 70’li yılların başındaki Bursa Pirinç Hanı’nı bulacaksınız.” Diyor kitabın yazarı Özkan İrman.

Bir kitabı okuyup bitirince yeni bir şeyler kattıysanız dünyanıza, o kitap büyük ölçüde amacına ulaşmış olur. Böyle biliriz. Bazen bir sözcük, bir sokağın sıradan bir tasviri, sizi yaşamınızın çoktan unuttuğunuz herhangi bir kesitine götürüverir. Çocukluğunuz ya da gençliğinizdir gittiğiniz yer. Özkan İrman’ın satır aralarında siz de kendi Bursa’nızın cımbızlı anılarına dokunmaya başlıyorsunuz; Çelik Palas Oteli’nin arkasındaki bayırın kestanelik olduğunu ve oraya pikniğe gidildiğini unutmuştum! Her ilkbahar babamın turfanda salatalık, domates ve üç dört tek sivri biberi piknikte yemek üzere kesekağıdı içinde satın alıp getirmesiyle, ilk turfanda tadımı o eski zamanlarda illa ki bahar pikniğinde yapılırdı. Şimdiki gibi seralar dolusu sebzeler türememişti henüz. Unuttuğum ama bu vesile ile aklıma gelen; annemin Çelik Palas’ın arka yamacına kurulan salıncaktan yuvarlanışı, ki ne yuvarlanmak… Adeta koca bir küfe yuvarlanmıştı kestanelik bayırdan. Ne çok gülmüştük annemin babama ip çürükmüş diye çıkışmasına…

Sonra, Kolsuz Faik’in dokuma fabrikasında olup bitenler, orada çalışan işçi hikayeleri ve halk arasındaki en doğal en çetrefilli dedikodular hepsi bir zamanların sosyalleşme araçlarıydı işte. Bir yerlerde okunmasa akla gelmiyor. Yine, o koskocaman sazan balıklarından bol soğanlı ve domatesli papaz yahnilerinin yapıldığını, Misi Şarabı’nın konu komşu tarafından testiler dolusu satın alınmaya gidildiğini hatırlıyorum inceden…

Pirinç Hanı, belki sıradan bir anı-hikaye kitabı, belki bir dönemin çok küçük bir kısmına ışık tutan, adeta mini otobiyografik deneme. Bellekte bıraktığı iz ile adına her ne dersek diyelim pas tutan anılara uzanan bir iç çekiş diyebiliriz.

Pirinç Han’da han esnafına öğlenleri sağan köftesi ve acılı kuru fasulye yapan, babası Mezeci İsmail Hakkı beyi çırak olarak gözlemleyen Özkan İrman, Pirinç Hanı kitabında çocukluk gözlemlerini olduğu gibi taptaze hissettiriyor okuyucuya.

“Mezeci’de kışın kavun kesildi mi iş mühimdi. Bu küçük dükkânda çok dertler dinlenmiş, çok akıllar verilmiş, çok işler çözülmüştü.”

“Dükkânlara servis benim işimdi. Babam, “Pire gibi olucan” derdi, yani boyundan büyük iş yapacaksın. Oldum, ama oluncaya kadar çok kuru döktüm, çok askı devirdim, çok azar işittim, çok dayak yedim.”


Deşkel Mustafa, Kula Recep, Koca Usta, Demirci Hüseyin, Kürt Metin, Parlak Ömer, Garip, Mezeci İsmail Hakkı ve diğerlerinin, 70’li yıllara denk düşen Pirinç Hanı anılarını merak edenler için…

Her pencere farklı bir kesit, farklı bir anlatım. Ne diyelim, yazanın yüreğine sağlık.
18 Ekim 2014 Cumartesi

10598 okunma

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN



Son Yazılarım