Kalem patlıcan

Eskiden bulunduğumuz ortamda ciddi veya ciddiyet ötesi kederli mevzular dönmeye başladığında birisi öne atılıp sözüm ona ortamı hafifletmek için “gelelim fasulyenin faydalarına” derdi. Ortamı hafifletmekten öte alaycılığa kaçan argoluğun söz konusu olduğu fasulye nimetine yüklenen bu haksız imge, çocukken de canımı sıkardı! O yüzden Patlıcanın faydalarını değil de, hoşluk bırakan çeşitlerinden birini imgesiz simgesiz anlatasım var.
Gün geçmiyor ki yeni bir şey öğrenmeyelim. İlk kez geçen yıl Fethiye’de fark ettiğim bir patlıcan çeşidi bu. Oysa beyazını, morunu alacasını, topanını kemerini bilirdim de bu ince kalem cinsini bilmezmişim! Fethiye anne memleketim olmasına rağmen çocukluğumda yediğimi hiç hatırlamıyorum!
Bu kalem patlıcanın özelliği kabuğunun hiç soyulmaması, lezzetinin kabuğunda ve dip kısmındaki yeşil sap bölümde olmasıymış. Üretici pazarındaki köylüler bunun altını özellikle çiziyorlardı. Bir de çok uzamamış henüz minik olanları makbûl imiş. “Sadece sarımsak ve domates ile pişir parmaklarını ye” diyordu pazarcı hanımlar. Hatta küçücüklerini seçerlermiş ki ikiye üçe bölmek olmasın, sadece bıçakla dip ve sap kısımlarına birer çentik, tabi bol zeytinyağı ile.
Benim gibi pazarda alışveriş yapan Fethiyeli bir beyefendi ile patlıcancının tezgâhında epeyce bir sohbet etmiştik. Eşi torunlara bakıyormuş o yüzden evde yemekleri çoğunlukla bu beyfendi yapıyormuş. Kalem patlıcandan neler yaptığını ayaküstü anlatıvermişti. Kavurmasını, pilakisini, türlüsü ve pilavını… Ben de bir heves her çeşidini sıkça pişirmiştim o aralar. Geçen gün arşivimde rastlayınca yine o günlere gidiverdim. Henüz covit ve pandemiye bulaşmadığımız kısmen huzurlu olduğumuz günlerdi...
Güneyin bu kalem patlıcanını mı özledim, pazarlarını mı, yoksa özgürce yolda olmayı mı bilemiyorum! Hepsi kafa dağıtmalık bahaneler. Hayatın manevraları yorup da çareler açmazlarla örülmeye başlayınca, elimizde kalan üç beş nimete umut diye tutunuyoruz.
Sarımsak kokusu bile huzurla eşdeğer artık! Fasulye gaz yaparsa yapsın. Patlıcanın boyu uzunmuş kısaymış yeşilmiş mormuş hepsi kabulüm. Yeter ki umut eksilmesin gönül soframızdan.
Gün geçmiyor ki yeni bir şey öğrenmeyelim. İlk kez geçen yıl Fethiye’de fark ettiğim bir patlıcan çeşidi bu. Oysa beyazını, morunu alacasını, topanını kemerini bilirdim de bu ince kalem cinsini bilmezmişim! Fethiye anne memleketim olmasına rağmen çocukluğumda yediğimi hiç hatırlamıyorum!
Bu kalem patlıcanın özelliği kabuğunun hiç soyulmaması, lezzetinin kabuğunda ve dip kısmındaki yeşil sap bölümde olmasıymış. Üretici pazarındaki köylüler bunun altını özellikle çiziyorlardı. Bir de çok uzamamış henüz minik olanları makbûl imiş. “Sadece sarımsak ve domates ile pişir parmaklarını ye” diyordu pazarcı hanımlar. Hatta küçücüklerini seçerlermiş ki ikiye üçe bölmek olmasın, sadece bıçakla dip ve sap kısımlarına birer çentik, tabi bol zeytinyağı ile.
Benim gibi pazarda alışveriş yapan Fethiyeli bir beyefendi ile patlıcancının tezgâhında epeyce bir sohbet etmiştik. Eşi torunlara bakıyormuş o yüzden evde yemekleri çoğunlukla bu beyfendi yapıyormuş. Kalem patlıcandan neler yaptığını ayaküstü anlatıvermişti. Kavurmasını, pilakisini, türlüsü ve pilavını… Ben de bir heves her çeşidini sıkça pişirmiştim o aralar. Geçen gün arşivimde rastlayınca yine o günlere gidiverdim. Henüz covit ve pandemiye bulaşmadığımız kısmen huzurlu olduğumuz günlerdi...
Güneyin bu kalem patlıcanını mı özledim, pazarlarını mı, yoksa özgürce yolda olmayı mı bilemiyorum! Hepsi kafa dağıtmalık bahaneler. Hayatın manevraları yorup da çareler açmazlarla örülmeye başlayınca, elimizde kalan üç beş nimete umut diye tutunuyoruz.
Sarımsak kokusu bile huzurla eşdeğer artık! Fasulye gaz yaparsa yapsın. Patlıcanın boyu uzunmuş kısaymış yeşilmiş mormuş hepsi kabulüm. Yeter ki umut eksilmesin gönül soframızdan.






Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN