Selimiye’de iki butik tatil!
Onlar, kendi biricik yaşamlarındaki birleri iki edip “İki Butik Tatil Mekanı” adını verdikleri kendi cennetlerini yaratmışlar. Ayşe ve Eren iki keyifbaz, ikileri şans bellemiş iki güzel insan. Selimiye’nin eşsiz huzuruyla bütünleşen bu yeryüzü cenneti koya demir atmışlar bir süredir. Denizde tekneleri, kıyıda mekanları ve kocaman istençleriyle gelip yerleşivermişler…
Marmaris’in Selimiye Köyü burası. Mavinin bütün en’lerine skala olmuş tipik bir Akdeniz köyü. Klasik anlamda cennet tanımının yetersiz kaldığını söylemek mümkün burası için. Her insanın kafasındaki o müstesna köşe, o ulaşılmaz yer ne menemdir ki her güzel yeri cennete benzetiriz! Selimiye için yaşamın keskin ve sivri yanlarının tatlı bir sihirle yumuşatılmış hali diyebiliriz. Kendisi gibi olanları veya ona özenenleri bir şekilde çekim alanına dâhil ediyor. Ayşe ve Eren de bu çekime dayanamayıp Selimiye sarmalına sığınanlardan...
Köyün merkezinde denizin kıyıcığında maviliklerle içi içe salaş ve son derece ehli keyif bir mekân yaratmışlar. Konaklamak isteyenler için hepi topu dört odacıkları var, öyle lüks filan da değil, sade, sıradan. Eviniz gibi desem o da değil; denize girip çıkmalık, bahçede ense yapıp balık tutmalık, sessizliğin tadını çıkarmalık.
Mutfakları? Sıradanın ötesinde keyifli bir mutfakları var. Dondurucuya pek gerek duymadıkları bir mutfak bu. Balıkçı ve köylüleriyle tazecik balık ve sebzelere ulaşabildikleri sıkı muhabbetleri var.
Sıcacık bazlama ekmeklerini köylüler yapıyor, sabahları çiçekleri ay parçası gibi açılmış halde getirilen kabak çiçekleri gününüzü aydınlatıyor. Yerel halk ile sıcak ilişkileri olan bu çiftin kapısını, sabah olunca köylüler ellerindeki sepet ve çıkınları ile aşındırıyorlar.
Bu bölgeye özgü bir “hop etme“ kültürü vardır. Kadınlar, sırtlarında ya da göğüslerinde çıkın dedikleri dokuma yazmalarını bir omuzdan bel hizasına çatkı yapar yük taşımak için kullanırlar. Bu yük genellikle sebze meyve ve üst baş olurken, bazen de kundaktaki ya da yürümek istemeyen çocuklarıdır. “Hop edivesene ana” diye ağlayan çocuklar analarının çıkınına girince susarlar!
Selimiye’yi böylesi merakla anlatışımda artniyet aramalı aslında! Göbek bağımın kesildiği yer olan Bozburun’a kuşbakışı sadece 5 – 6 kilometre uzaklıkta. Bozburun’ da da yöresel adetler aynı Selimiye’ deki gibidir. Kadınların şalvarı, kısa entarileri, yüklerini hop edişleri, payem silkmeleri, peksimet kurutuşları… Oy oy, aldım başımı uçtum yine, eh memleket kokunca dağ bayır bir başka atıyor yürek!
Bir tuhaf kokuyor bu coğrafya! Memleketim diye söylemiyorum. Hakikaten bir tuhaf; incir ağaçlarının Akdeniz güneşi ile şakalaşıp hayıtlara sırnaşarak güreş tutması kadar tuhaf memleket burası. Yaşam bir başka sızıyor damarlarda, salaş gündelik hallerimizin cennete geçiş yaptıktan sonraki tatlı tuzlu halleri gibiyiz. Ah biz faniler…
İşte, akşam alacası indi karşıki alçak dağlara, bekle, duy o kamçılayan kokuyu; bak, akşamın alacasına secde duruyor tüm yaratılmışlar.
İki Butik Tatil Mekanı’nın masaları tahta iskelede beyaz örtülere bürünecekler az sonra. Zaman keraat saatidir Selimiye’de…
Sıcak çörekotlu köy ekmeği ve peynirler arz-ı endam edecekler taze reyhan yapraklarına dolanmış buz gibi kavun dilimleriyle. Ayşe’nin, minik çini tabaklar içinde sunduğu mezeleriyle donanacak masanız; börülce, ahtapot, patlıcan, kabak, semizotu ve havuç salatalarıyla, kabak çiçeği, enginar ve midye dolmalarıyla… Ondan sonrası size kalmış, Ahtapot ızgaranın tadını anlatabilir miyim siz sorsanız bile! Ya o ağızda eriyen kalamar tavanın ve hardalı çok geriden hissedilen eşlikçisinin? Ayşe ve Eren’in birlikte sarıp büyük emeklerle sundukları karides mantısını da anmamak olmaz. Karidesi tek tek incecik yufkalara sarıp kızartmışlar ve üzerine sarımsaklı yoğurt, tereyağında kırmızıbiber ve nane. Özel lezzetler bunlar.




Marmaris’in Selimiye Köyü burası. Mavinin bütün en’lerine skala olmuş tipik bir Akdeniz köyü. Klasik anlamda cennet tanımının yetersiz kaldığını söylemek mümkün burası için. Her insanın kafasındaki o müstesna köşe, o ulaşılmaz yer ne menemdir ki her güzel yeri cennete benzetiriz! Selimiye için yaşamın keskin ve sivri yanlarının tatlı bir sihirle yumuşatılmış hali diyebiliriz. Kendisi gibi olanları veya ona özenenleri bir şekilde çekim alanına dâhil ediyor. Ayşe ve Eren de bu çekime dayanamayıp Selimiye sarmalına sığınanlardan...
Köyün merkezinde denizin kıyıcığında maviliklerle içi içe salaş ve son derece ehli keyif bir mekân yaratmışlar. Konaklamak isteyenler için hepi topu dört odacıkları var, öyle lüks filan da değil, sade, sıradan. Eviniz gibi desem o da değil; denize girip çıkmalık, bahçede ense yapıp balık tutmalık, sessizliğin tadını çıkarmalık.
Mutfakları? Sıradanın ötesinde keyifli bir mutfakları var. Dondurucuya pek gerek duymadıkları bir mutfak bu. Balıkçı ve köylüleriyle tazecik balık ve sebzelere ulaşabildikleri sıkı muhabbetleri var.
Sıcacık bazlama ekmeklerini köylüler yapıyor, sabahları çiçekleri ay parçası gibi açılmış halde getirilen kabak çiçekleri gününüzü aydınlatıyor. Yerel halk ile sıcak ilişkileri olan bu çiftin kapısını, sabah olunca köylüler ellerindeki sepet ve çıkınları ile aşındırıyorlar.
Bu bölgeye özgü bir “hop etme“ kültürü vardır. Kadınlar, sırtlarında ya da göğüslerinde çıkın dedikleri dokuma yazmalarını bir omuzdan bel hizasına çatkı yapar yük taşımak için kullanırlar. Bu yük genellikle sebze meyve ve üst baş olurken, bazen de kundaktaki ya da yürümek istemeyen çocuklarıdır. “Hop edivesene ana” diye ağlayan çocuklar analarının çıkınına girince susarlar! Selimiye’yi böylesi merakla anlatışımda artniyet aramalı aslında! Göbek bağımın kesildiği yer olan Bozburun’a kuşbakışı sadece 5 – 6 kilometre uzaklıkta. Bozburun’ da da yöresel adetler aynı Selimiye’ deki gibidir. Kadınların şalvarı, kısa entarileri, yüklerini hop edişleri, payem silkmeleri, peksimet kurutuşları… Oy oy, aldım başımı uçtum yine, eh memleket kokunca dağ bayır bir başka atıyor yürek!
Bir tuhaf kokuyor bu coğrafya! Memleketim diye söylemiyorum. Hakikaten bir tuhaf; incir ağaçlarının Akdeniz güneşi ile şakalaşıp hayıtlara sırnaşarak güreş tutması kadar tuhaf memleket burası. Yaşam bir başka sızıyor damarlarda, salaş gündelik hallerimizin cennete geçiş yaptıktan sonraki tatlı tuzlu halleri gibiyiz. Ah biz faniler…
İşte, akşam alacası indi karşıki alçak dağlara, bekle, duy o kamçılayan kokuyu; bak, akşamın alacasına secde duruyor tüm yaratılmışlar.
İki Butik Tatil Mekanı’nın masaları tahta iskelede beyaz örtülere bürünecekler az sonra. Zaman keraat saatidir Selimiye’de…
Sıcak çörekotlu köy ekmeği ve peynirler arz-ı endam edecekler taze reyhan yapraklarına dolanmış buz gibi kavun dilimleriyle. Ayşe’nin, minik çini tabaklar içinde sunduğu mezeleriyle donanacak masanız; börülce, ahtapot, patlıcan, kabak, semizotu ve havuç salatalarıyla, kabak çiçeği, enginar ve midye dolmalarıyla… Ondan sonrası size kalmış, Ahtapot ızgaranın tadını anlatabilir miyim siz sorsanız bile! Ya o ağızda eriyen kalamar tavanın ve hardalı çok geriden hissedilen eşlikçisinin? Ayşe ve Eren’in birlikte sarıp büyük emeklerle sundukları karides mantısını da anmamak olmaz. Karidesi tek tek incecik yufkalara sarıp kızartmışlar ve üzerine sarımsaklı yoğurt, tereyağında kırmızıbiber ve nane. Özel lezzetler bunlar.




Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN
